‘Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim’
Başbakan, açılımı Ece Ayhan’la anlattı
Burcu PURTUL/ VATAN İSTİHBARAT
Başbakan, Dolmabahçe kahvaltılarına yazarlarla devam etti. Konuşmasına ‘Söz uçar yazı kalır’ diyerek başlayan Erdoğan, Cumhuriyet’in aykırı şairi Ece Ayhan’dan alıntı yaptı, “Bu kardeşiniz, kanunları, tüzükleri yaşayarak öğrendi ve bugünlere geldi” dedi
Başbakan Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ndeki kahvaltı davetlerinin üçüncüsünü yazarlara verdi. Fuzuli’den Mevlana’ya, Sebahattin Ali’den Nazım Hikmet’e birçok ustadan alıntı yaptığı, 70’in üzerinde yazarın adını andığı konuşmasında Erdoğan, özetle şöyle dedi:
Foto galeri için tıklayın |
KÖPRÜ KURMAK İSTİYORUZ: Türkiye’nin meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz. Ama her birimiz daha demokratik, daha kalkınmış bir Türkiye hayaliyle tutuşuyoruz. Bu istişare toplantılarının amacı da budur. Biz herkesi bir çizgiye çekmeye, tek tipleştirmeye, herkesin bizim gibi düşünmesini sağlamaya asla çalışmıyoruz. Cemil Meriç üstadımız diyor ki, “Muhteşem bir maziyi muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim.” Biz işte bu köprüyü kurmak, istikbali hep birlikte inşa etmek istiyoruz. 1. Dünya Savaşı’nı, Kurtuluş Savaşı’nı yaşadık. Büyük badireler atlattık. Türküyle Kürtüyle, Arap’ı, Lazı Çerkezi, Romanı, Alevisi, Müslüman’ı, Hıristiyan’ı, Yahudi’siyle tarihten asla silinmeyecek hikayeleri birlikte yazdık.
SÖZ UÇAR YAZI KALIR: Söz uçar yazı kalır. Bu toprakların son derece yetenekli, birikimli ve duyarlı edebiyatçıları yazarları yine bu toprakların hikayesini romanını şiirini en güzel şekilde kayda düştüler. Hoca Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya, Hacı Bektaşi Veli’den Yunus Emre’ye, Fuzuli’den Nedim’e Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Ahmet Rasim’e Halit Ziya, Orhan Veli, Aşık Veysel’e kadar ismini sayamadığım niceleri bu toprakların dili olmuştur. Necip Fazıl nasıl kalemine bu toprakların ruhundan yüreklerini çektiyse aynı şekilde Nazım Hikmet de bu toprakların destanını yazdı. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse Sezai Karakoç, Nurettin Topçu da bu ülkenin aynasıdır. Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Sait Faik Abasıyanık, Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Oğuz Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nuri Pakdil, Mustafa Kutlu, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Aykut İnan, Erdem Beyazıt farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da aynı kelimeleri kullanarak bu ülkenin ağıtlarını, sevinçlerini yazdı.
SUİKAST KURBANLARI: Sabahattin Ali’nin Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Metin Altıok, Muhlis Akarsu, Hrant Dink sadece ve sadece fikirlerinden yazılarından dolayı kurşunların ve kirli senaryoların hedefi oldular. Her birinin dünya görüşü farklıydı. Siyaset anlayışı veya siyasi yaklaşımı farklıydı. Ama tüm bu farklılıklara rağmen, onların kelimeleri, kavramları, kaderleri, en önemlisi de aşkları ve sevdaları aynıydı. Hepsi karanlık odakların, karanlık senaryoların, karanlık emellerin kurbanı oldular. Bugün görüyoruz ki toplumumuz içindeki farklılıkları yok sayan yadsıyan anlayışlarla, farklı düşüncelere tahammül gösteremeyen toplumumuz arasında suni ayrışmalar gözetmeye çalışan anlayış dikkat ediyoruz aynı kaynaktan beslenmektedir. Komplolar, insanımızı birbirine düşürmek için yapıldı ama bu aziz millet kardeşliğini her şeyin üzerinde tuttu. Eşber Yağmurdereli’yi, Şanar Yurdatapan’ı, Fikret Başkaya’yı, Şamil Tayyar’ı, Hakan Albayrak’ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk’a reva görülenleri elbette hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık. Eksiklerimiz var ama bunların da giderileceğini ve giderilemeyişi önündeki engelleri anlatmaya ne zaman yeter ne de hani ’Ağlarım, anlatamam/Hissederim, söyleyemem’ifadesi var ya bir de bu var.
TÜZÜKLERİ YAŞAYARAK: Ece Ayhan, ’Devlet dersinde’ öldürülenlerden bahsediyor, ’Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim’ diyor. Evet, bu kardeşiniz, kanunları, tüzükleri yaşayarak öğrendi ve bugünlere geldi. Hakkı, hukuku savunmanın önce hukukun çağdaş standartlara kavuşmasından geçtiğini iyi biliyoruz.
BİZ VARIZ: Hükümet olarak, artık Alev Alatlı gibi ’Ağlanmayı kesip, baştan başlamanın zamanıdır’diyoruz. Elif Şafak, ’Karalar bağlamaya alışkın birine gök kuşağını kolay kolay sevdiremezsiniz. Sürekli siyahlara ve grilere bakan birinin renkler gözlerini kamaştırır’ diyor. Bu ülkenin siyah beyaz olmadığını, gök kuşağı kadar renkli ve coşkulu olduğunu anlatmak istiyoruz. Ayşe Kulin gibi ’Biz aynı toprağın çocuklarıyız’diye haykırıyoruz; ve yine Murat Menteş gibi ’Korkma, ben varım’diyoruz. Biraz daha geliştiriyoruz ve ’Biz varız’diyoruz.
İşte Ece Ayhan’ın şiiri
* Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim... Emrazı Zühreviye Hastanesi’ne kapatıldı anamız/Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandır/ Şeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran’da/Acı Bacı’nın acı bilmez uçurtma çocuklarına/Yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?/
* Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim... Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede/Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği/Dudullu’dan tâ Salacak’a koşarak alkışlayalım/Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları/Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?
Ece Ayhan kimdir?
Tam adı Ece Ayhan Çağlar olan şair 1931 yılında doğdu. Cumhuriyet’in en aykırı şairi olarak tanımlanan şair, ilk şiiri 1954’te “Türk Dili”nde yayımlandı. Türk Dili, Varlık ve Yenilik dergilerinde çıkan şiirlerinden sonra, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler ve Yeditepe Dergileri’nde yazan Ayhan, İkinci Yeni şiirinin en önemli temsilcisi olarak gösterildiyse de, kendisi “İkinci Yeni” tanımı yerine “Sivil Şiir” ifadesini kullandı. Günümüz Türk şiirinin “modern ustalarından biri” olarak adlandırılan şair, ilk şiirlerinden itibaren oluşturduğu kendine özgü dille dikkati çekti.
‘Çıkışta torna makinesi yok’
* Burada bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez. Ama diyorsa, ’Ben AK Parti’ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum’derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, buradan dönüşte hiçbir zaman kimsenin geleceğe yönelik iradesi, tavrı değişsin böyle bir şey yok. Çünkü buradan çıkışta kalınlık makinesi, torna makinesi yok. Bunu böyle görmek durumundayız. Bakın değerli dostlarım sanatın diliyle siyasetin dili elbette farklıdır. Ancak ben şunu tüm samimiyetimle söylüyorum.
Baykal, Türk’ü ve Serap’ı da andı
* Elbette suça itilen çocuklarla ilgili özel çalışmalarımız var. Elbette Hakkari’de hiç onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul’da molotofkokteyli ile hayatını kaybeden kız yavrumuz (Serap Eser) , Samsun’da, Van’da saldırıya uğrayan siyasetçi bizim gündemimizin uzağında değil. Atılan yumruklar nasıl bu ülkenin barışına kastediyorsa, sokakları savaş alanına çevirenler de ülkenin huzuruna kastediyor. Hükümet olarak çıktığımız bu yolda Türkiye’nin meselelerini çözmek için çıktığımız bu yolda ne tür engellerle engellemelerle karşılaştığımız statükonun her adımımızda nasıl önümüzü kesmeye çalıştığını sizler de aziz milletimiz de çok çok iyi biliyor.