Evet diyecek solcuya Allah rahmet eyleye
.
Sosyoloji profesörü, Gazi Üniversitesi'nin efsane hocası Kadir Cangızbay'dan kendine özgü Türkiye yorumları
'12 Eylül'de evet darbeyi asker vurdu' diyen Prof. Cangızbay, ekledi: 'Ama işin gasp safhasını neo-liberalizmin Türkiye'deki temsilcisi olan Turgut Özal yaptı. Darbenin asıl sahibi Özal'dır. Bunu böyle göstermeyenler sömürüden nemalananlardır'
Referanduma 20 gün kala 'Türkiye'nin Hali'ni ünlü sosyoloji profesörü Kadir Cangızbay'la konuştuk. Gazi Üniversitesi'nin hocası Cangızbay'ın ünü sadece entelektüel donanımıyla sınırlı değil. Öğrencileri onu 'aykırı, sınavlarda matrak sorular soran, egemenlere kafa tutmaktan korkmayan, ağzı bozuk, sosyalizmi ve anarşizmi basit sözcüklerle anlatan, kitapları ile makaleleri zor okunan' bir hoca olarak tanıyor.
1947 doğumlu Cangızbay 'yürümekte zorlanıyorum ama saatlerce bisiklete binebiliyorum' diyerek bisiklete övgüler düzen, anlatılanları bir çocuk merakıyla dinleyen, her sözcüğü dilbilimin süzgecinden geçiren, tarihten örnekler vererek insanın ufkunu açan biri...
Prof. Cangızbay'a göre 'İnsan gorilin biraz daha kılsızı, ayının biraz daha incesi bir memeli hayvan. İnsanı doğada farklı kılan ise emek, üretim. Yaşanan tartışmaların amacı, 'Üretimdir insanın temeli, emektir insanın yegane değeri' kuralını unutturmak. Sosyalizm ise aydınlanmanın projesi...'
Nev'i şahsına münhasır hocayı, eşi Gül Cangızbay'ın emekli ikramiyesiyle aldığı Alanya'daki mütevazı yazlıklarında ziyaret ettik. Prof. Kadir Cangızbay, Başbakan'ın 'alkol yerine üzüm' tavsiyesinden, Fazıl Say'ın 'arabesk' tepkisine, TÜSİAD'dan liderlerin üslubuna kadar birçok konuya ilişkin ilginç açıklamalar yaptı...
ALLAH RAHMET EYLEYE
- Referandumda oyunuz ne olacak?
Tabii ki hayır! Referandum insanları manipüle etmeye fevkalade müsait bir teknik. Açıktan açığa sahtekarlık yapılıyor. Eski solcuları tavlamak için 15'nci madde, ülkücüleri tavlamak için Meclis kürsüsünden ağlamalar... Kürtleri tavlamak için bir iki laf da ederler, olur biter. Mevcut anayasa, demokratikleşmenin önünde bir engel gibi gösteriliyor. Oysa demokrasiye en aykırı olan yüzde 10 seçim barajıdır. Seçmenin yüzde 26'sıyla Meclis'in yüzde 66'sı kapatılabiliyor, oyların yüzde 45'i, seçmenin de yüzde 60'ı Meclis'e yansımayabiliyor. Ne ön seçim, ne de tercihli liste... Parti lideri niha” tek seçici. Tek ilke ise lidere itaat. Hangi yasa çıkartılıp, devletin/meclisin başına kim getirilecek, her şey liderin kontrolünde. Eğer bu, 'seçilmişlerin demokratik iktidarı' ise, 'daha fazla demokrasi' diyenin kastettiği de olsa olsa daha fazla monarşi, otokrasi olabilir. 12 Eylül'ün en has ürünü AKP'dir. Bunlara evet diyecek solcu varsa, Allah rahmet eyleye...
- Demokrasi için neler yapılmalı?
Baraj tümüyle kaldırılmalı. Milli bakiye sistemi getirilmeli. Türkiye Milletvekilliği ihdas edilmeli. Bir tek oy bile ziyan edilmemeli. İnsanlar o zaman benim memleketim der. 1965 seçiminde Türkiye İşçi Partisi (TİP) bu şekilde Meclis'e girmişti. İsmet İnönü ile Demirel anlaşıp milli bakiyeyi kaldırdılar. Baraj önce solculara karşı uygulandı, sonra Kürtlere karşı.. Hem Kürt açılımı deyip hem baraj uygulamak şizoid bir tutum. Milli bakiye kaldırılınca sol marjinal kesimlerin, onlar da darbeci subayların eline düştü. 60'lı yıllarda devrimcilik adı altında darbeciliğe soyunuldu.
KAPİTALİZMİN 'YEŞİL' HİNLİĞİ
- Son yıllarda sermayenin el değiştirdiği konuşuluyor. Bu ne anlama geliyor?
Burada hinlik var. Sermaye aslında temizdir, aktır da yeşil olunca kötü oluyor demeye getiriyorlar. Kapitalizmin en namussuzca ideolojik oyunlarından biri de sermayeyi yeşil diye kötüleyerek sermayenin kendisini aklamaktır.
- 'Sosyalizm ve Özyönetim' adlı kitabınızda diyorsunuz
ki, 'Bir de bakmışız TÜSİAD demokrat olmuş...'
12 Eylül darbesi, sendikaları yasaklayarak, grevleri imkansız hale getirerek kapitalizmin önündeki yolları öylesine açtı ki! Yollar TÜSİAD için açıldı ama AKP gibi sonradan o yola girenler kural dinlemeyip öne geçtiler. Asıl kavga budur. Tersanelerde, madenlerdeki cinayetler, sözleşmeli öğretmenler... Her şeyin kayıt dışı olduğu korsan kapitalizm bu. Emekçinin patrona karşı mücadelesini engellemek için müthiş bir işsizler ordusuna ihtiyaçları vardı. Onu nereden temin ettiler? Terörle mücadele deyip köyleri yakıp boşaltarak. O insanların topraklarını, üretim araçlarını ellerinden aldılar. Emekçiler bırakın sendikalılığı, sigortalılıktan bile vazgeçer hale geldiler. Kürtler geliyor, işimi elimden alacak diyen işçi, mücadele etmesi gereken patronuyla kol kola girdi. TÜSİAD, MÜSİAD, AKP hepsi aynı yolun yolcusu.
- Siyasi iktidarla asker arasında neler yaşanıyor?
Askeri vesayet diyorlar şimdi. Bu manipülatörlük, provokatörlük... Siyaset, asker-sivil karşıtlığı içinden okunmaya çalışılıyor. O zaman emek-sermaye çelişkisi, emeğin sömürülmesi, egemenlerin düzeni tartışılır olmaktan çıkartılıyor. Mesela 12 Eylül... Evet, darbeyi asker vurdu ama işin gasp safhasını neo-liberalizmin Türkiye'deki temsilcisi olan Turgut Özal yaptı. Darbenin asıl sahibi Özal'dır. Bunu böyle göstermeyenler sömürüden nemalananlardır.
- Siyasette 'mağduriyetten nemalanma' tartışması yaşanıyor. Nedir bu mağduriyet edebiyatı?
AKP'nin politikasını şuna benzetiyorum. İşportacı, zabıtayı görünce yakalayın, kaçıyor diye bağırıp dikkatleri dağıtır. Yamağı koşar, zabıta kovalar, işportacı tezgahı toplar. Ya da sakat mal satan işportacı zabıtaya rüşvet verir. Millet parasını istemeye gelince zabıta işportacıyı kovalar gibi yapar. Büyükanıt'ı hatırlayın. Askeri vesayet diye kötüledikleri rüşvetli zabıtadır. Zabıtanın rüşveti 10 lira, diğerininki 1.5 trilyon...
BEN SANA SEN DEMİYORUM
- Sözcüklerin kökeniyle özel olarak ilgileniyorsunuz. Siyasetçilerin üslubunu nasıl buluyorsunuz?
Şu diyalektik işliyor, insan ne kadar
az şey bilirse o kadar çok şey bildiğini sanır. Üslupta seviye düşüşünün ağa babası Turgut Özal'dır. Erdal İnönü'ye 'Gel küçük Turgut'la uğraş' demişti. Tayyip Erdoğan'ın 'Ben sana sen demiyorum' sözünü iki yıldır sınav sorusu olarak sorup bu sözdeki tutarsızlığı bulun diyorum öğrencilere...
'Monşerler' sözünde okumuş yazmışlara düşmanlık var. Kamboçya diktatörü
Pol Pot döneminde öldürülen 5 milyon kişinin çoğunun gözlüklüler olması gibi... Başbakan birkaç yıl önce de Şeker Bayramı'na taktı kafayı. Osmanlı Ramazan ayında orucunu tutup bayramı şekerle likörle kutluyordu. Ayrıca içinde kötülük olan adam alkolden korkar. Rakı içmeyin, üzüm yiyin diyen kişiye tekerleği de yasaklamaları lazım. Madem her şey doğal olacak! Diyor ki, 'Biz yaradılanı Yaradan'dan ötürü severiz.' Yeri geldiğinde yine Yaradan'dan ötürü yaradılanı öldürebilirsin demek bu. Köpeklere
Arap adını koyduğu için hangi Başbakan halkını ırkçılıkla suçlar? Oysa biz filmin negatifine de kıvırcık saçlı- esmer kız çocuklarına da Arap deriz. Aydınlanma öncesi düşünceler bunlar.
- Diğer liderler?.. Devlet Bahçeli...
Devlet Bahçeli'yi severim, bizde asistandı. Türkiye için bir şanstır çünkü bunları sokaktan topladı. 12 Eylül'den sonra MHP kapatıldı, faşistlerin hepsi bıyıklarını kesip kemik yerine tel çerçeve gözlük takıp ANAP'lı oldular. Üniversitelerde yükseldiler. Bahçeli ise konjonktürden istifade etmedi. Benim partim yeniden kuruluyor, yerim orası dedi. Elimizi sıkıp ayrıldı.
- Kemal Kılıçdaroğlu?..
Şu ana kadar en fazla hoşuma giden tarafı Recep Bey demesi. Daha köklü bir şey demedi. Seçim barajı yüzde 7 olsun demesi de ne kadar ayıp! İnsanlara engel olmak kimin haddine? Sıfır baraj ve milli bakiye diyemeyen, eksik kalan bir adamcağız.
- BDP?..
Son on yıldır oyumu hep onlara verdim ama çok yazık! Halka siyaset yasaklandığı sürece kimlerin sözü geçer? Elinde silah tutanların. AKP tüm gücü polise devretmeye çalışıyor, öbür taraf ise PKK'ya...
- Etnik milliyetçilik neden yükseliyor?
Emekle sermaye arasındaki çelişkiyi gizlemek için yeni dünya düzeni kimlikler politikasına girdi. İnsanlar kültürel, cinsel, etnik, mezhepsel kimliklerinden ötürü çatışıyormuş gibi gösteriliyor, gerçek gözlerden gizleniyor. İstemedikleri tek şey solun güçlü olması. Kürtlerin üzerine gidilmesi, dillerinin yasaklanması, işkenceler... Bütün bunları yapan asker-sivil bürokrasinin asıl amacı toplumu yatılı kız okulu haline getirmektir. Yatış saati belli, yemek saati belli. Bizim solcuların çok bayıldığı köy enstitüleri de öyleydi. Köylü köyünde kalsın, kimse yer değiştirmesin mantığıyla kuruldu. Toplumu ne kadar sabitlersen o zaman istediğin işi yapabilirsin.
- Türban sorunu?..
Türbanın yasaklanması laikliğe aykırıdır. Üniversitelerde türban yasaklanınca bu yasağa karşı ilk bildiriyi iki arkadaşımla -Levent Köker, Hamdi Mollamahmutoğlu ve ben- birlikte yazdık.
'Arabesk dediğimiz kurnaz yavşaklık'
- Fazıl Say'ın 'Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum' sözü tartışma yarattı. Neden?
Arabesk dediğimiz müzik, tembelcidir. Bazıları bana diyor ki, yazdıklarını üç saatte anlıyoruz.
Ben onu yazmak için 30 yıl verdim, sen de üç saat ver diyorum. Arabesk hep mağduriyet üzerine kuruludur. Ah, her şeyi yapacak ama yaptırmıyorlar. Yaptıysa dışarıdan zorladılar, mecbur kaldı. Öznelikten istifa etmiş gibi görünüp, alttan alta her türlü haltı yemenin formülüdür arabesk. Yavşaklıktan da öte kurnaz yavşaklıktır. Bir sanatçı özelinde söylenmiş bir laf değil. Tarz olarak budur.
- Darbe ürünü YÖK'te ne değişti de son zamanlarda kimsenin sesi çıkmıyor?
YÖK'ün başı değişti. Kendilerinden bildikleri birini getirdiler. Belki de özelleştirilmesinden yana olacağım tek yer üniversiteler. Hocalar, akademisyenlikle ilgisi olmayan kalemler yüzünden çatışır hale gelmesinler. Rektörlük seçimlerinde 40 yıllık arkadaşlar can düşmanı oluyor.
- Bu kadar muhalifken sizi nasıl rahat bıraktılar?
Bunu ben de kendime söylüyorum. Darbe olmuş. Sen değil içeri atılmak, işinden bile atılmamışsın. Üstüne üstlük profesör olmuşsun. O yüzden sende bir b..luk var diyorum kendime. Ben sadece dersime girip çıkarım ve bilirler ki hiçbir idari görevde gözüm yoktur. O yüzden uğraşmıyorlar.
- Tehdit edildiniz ama...
2006 yılının son günlerinde okul çıkışı önce sözlü olarak tehdit edildim sonra arabamın lastikleri parçalandı. Hrant, bana geçmiş olsun demek için telefon etmişti. Ölmeden önceki son konuşmamızdı bu.