Erdoğan AB’ye kızgın ama vazgeçme niyetinde değil!
Başbakan Erdoğan, Orta Avrupa gezisinde özellikle AB konusunda önemli mesajlar verdi
1959’dan beri Türkiye’nin oyalanmasına sert tepki gösteren Başbakan, “Bu aslında Türkiye’ye bir saygısızlıktır. Bunu dillendirmemizden daha doğal ne olabilir?” diyor.
Başbakan Erdoğan’ın üç günlük Orta Avrupa turu bugün sona eriyor. İlk durak Çek Cumhuriyet’ydi. Ardından Macaristan’ın başkenti Budapeşte... Ev sahibi, Avrupa Birliği’nin belalısı, adı ‘Avrupa’nın Chavez’ine çıkmış, muhaliflerinin ‘Victatör’ dediği Başbakan Victor Orban. Ve son olarak Slovakya.
Erdoğan, Budapeşte’de Four Season Oteli’ni barındıran tarihi Gresham Palace’ta hem temasları hakkında bilgi verdi hem de gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Yanında Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve çiçeği burnunda Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da vardı. Müezzinoğlu aynı zamanda Türkiye Macaristan KEK Eşbaşkanı.
Önce Prag. İki ülke arasında ticaret hacmi 2.5 milyar dolar civarında. Hedef 2015’te bu rakamı 5 milyar dolara çıkarmak.
Ve Avrupa Birliği... Başbakan’ın AB ve Şangay İşbirliği Örgütü çıkışları tartışılmaya devam ediyor. Erdoğan Türkiye’yi 1959’dan bu yana kapıda bekleten AB’ye kızgın ama vazgeçmek niyetinde de değil:
Bugüne kadar sabrettik
“AB sürecini hız kesmeksizin devam ettiriyoruz. Gerek medya, gerek bizi sevenler bizden farklı şeyler bekliyor. Tabii benim de bir şeyleri görmem lazım. Resmi olarak 12 Eylül 1963’te, aslında 1959’da başlayan süreçten bugüne geliniyor. Ve bugüne kadar biz sabretmişiz. Alınan mesafe var mı? Baktığınızda Gümrük Birliği’ni, Helsinki’yi bir de bizim müzakere sürecinin başlatılmasını görüyorsunuz. Üç önemli çıkış, nokta diyebiliriz. Bunun dışında bizi hep oyaladılar. Bir başka ülkeye bunu uyguladılar mı? Hayır. Bu aslında Türkiye’ye bir saygısızlıktır. Bunu dillendirmemizden daha doğal ne olabilir?
Böyle bir muhalefet olursa, onlar içten, diğerleri dışarıdan çalışırlarsa böyle bir tablo olur. Halbuki böyle durumlarda söylem birliği, güç birliği önemli. Ama bakıyorsun içerde kimileri AB’ye girilmemesini savunuyor. Peki AB bizim olmazsa olmazımız mıdır? Hayır. AB’ye almazlarsa kıyamet kopacak değil. Zaten kıyamet de kopmuyor. Biz yine yolumuza istikrarlı şekilde devam ediyoruz.”
‘İleride yazarız’
“10 yıl önce AB’de neredeydik. 10 yıl sonra neredeyiz? Müzakereyi 10 yıl önce aslanın midesinden aldık. Bir fasıl aç kapa yaptık. Sonra Fransa’da, Almanya’da iktidar değişti. İleride yazma şansımız olursa yazarız; Sarkozy’nin benimle özel görüşmelerinde ‘Şöyle destekleyeceğim, böyle destekleyeceğim’ demesine rağmen bu desteklerin hiçbiri olmadığı gibi her yerde köstek oldu. Merkel’le ilgili tablo, döneminde iki fasıl açtık ama yine kapama yok.
Ben, 76 milyon nüfusa sahip bir ülkenin sorumluluğunu yüklenmiş bir başbakan olarak tüm bunları halkıma, dünyaya duyurmam lazım. Dünyanın da bunu bilmesi lazım. Tabii yeni arayışlar değil, ben ülkemin dünyadaki kendi her türlü siyasi, askeri, ekonomik, ticari, kültürel piyasasını genişletmekle mükellef bir iktidarın başbakanıyım.”
Şangay İşbirliği Örgütü
“Biz Şangay İşbirliği Örgütü’ne de müracaat ederiz, ASEAN’a da müracaat ederiz. Bunu yaptığımız zaman niye kimsenin oraya müracaat ediyorsun deme hakkı yok. Kaldı ki bunların hiçbiri de birbirinin alternatifi değil.
Biz bunu açıkça söylüyoruz ama bunu duymayan bir muhalefet var. Biz bunu söylüyoruz, çıkıyor başka bir şey söylüyor. Böyle bir muhalefetimiz var. Tutmuşlar, NATO ile kıyaslama yapıyorlar. Biri çıkıp diyor ki NATO üyesiyiz, sıkıntı çıkar. Halbuki NATO’nun AB’nin açıklamları var, Şangay İşbirliği Örgütü ile ilişki kurmanın gayreti içinde olduğunu söylüyor. Onlar böyle bir gayretin içine giriyor da biz niye böyle bir gayretin içinde olmayalım. Bundan daha doğal ne olabilir.İşbirliği Örgütü’nün 6 ortağı var. 5 gözlemci ülke var. Biz diyalog ortaklığına alınmışız 6-7 Haziran 2012’de. Dediğim gibi, şimdi bunlar birbirinin alternatifi olmadığına göre, söylediklerimizden neden rahatsız oluyor muhalefet?”
CHP’nin eleştirisi
“Yeni duyduğum bir habere göre, ana muhalefetin genel başkanı AB’ye giremeyişin faturasını da AK Parti iktidarına kesiyor. Önce senin bu süreci incelemen, öğrenmen lazım. 1963’te imzayı atan kim? Sayın İnönü. Peki o günden bize kadar kaç iktidar geldi. Biz mi vardık iktidarda. Bir müzakere süreci mi başlattınız, bir fasıl mı açtınız? Yok. Sadece Tansu Hanım Gümrük Birliği’ne girme noktasında o işi başardı. Ama imza atınca ona da nasıl saldırılar oldu. Artıları eksileri ayrı mesele ama Gümrük Birliği’ne girmek önemli bir adımdı. AB Ankara Anlaşması’na uymamıştır, hala da uymuyor. Bizden Ankara Anlaşmasının Ek Protokolü’nü imzalamamızı istiyorlar (Kıbrıs Rum Kesimi’ne deniz ve havalimanlarının açılmasını ön gören protokol.) Senin bana dayattığın ek protokolü kabul etmem için TBMM’den bunun geçmesi lazım. TBMM’den geçebilmesi için bu anayasal bir çoğunluğu gerektirir. Çünkü bu işin riski var. Önümüze bir bedel olarak çıkar.”
Seçilemez ama...
“AB konusunda, CHP’de yıllar yılı, ‘onlar ortak biz pazar oluruz’ anlayışı hüküm sürdü. CHP zihniyetinin genlerinde olan bir anlayıştır bu. İnönü ile başlayan süreç daha sonra böyle bir anlayışa dönüşmüştür. Ecevit Ankara Anlaşması’nı adeta yok saymıştır. ‘Onlar ortak biz pazar’ diye bakmıştır olaya. Zaman kaybı olmuştur. Ama aynı Ecevit, daha sonra Helsinki sürecinde başarılı rol de oynamıştır. Kılıçdaroğlu’na gelince, -hoş, onun başına böyle bir şey gelmez, benim milletim ona öyle bir yetki vermez gerçi ama-, elinde bir yetki olsa, akşamdan sabaha neler söyleyeceğini ben tahmin bile edemiyorum. Çünkü yıllara sari değil onun değişkenlikleri, 24 saatte çark edebiliyor hemen.”
‘Ne yaptın’ diye sordum
“Hükümet olarak biz, AB konusunda kararlıyız. İlgili bakanım zaten bu meselenin yakın takipçisi. Egemen Bey’e sordum ne yaptın sen diye. 4 yılda AB ülkelerine 112 seyahat yapmış. Sadece Brüksel’e 33 kez gidip gelmiş. Gidilmiyor demek haksızlık olur. AB üyeliği, bizim bakanlar kurulumuzun her toplantısında değişmez gündem maddesidir. AB üyeliği konusunu hafife almamız, sıkı tutmamamız gibi bir şey söz konusu değildir. Bununla birlikte Şangay İşbirliği Örgütü’nden bahsetmem de, ACEAN’dan bahsetmem de tesadüf değil. Biz dünyanın her yerinde pazar aramaya devam ediyoruz. Bu çerçevede mesela Afrika’da da çalışmalarımız sürüyor. Afrika’ya yaptığımız ihracat biz göreve geldiğimizde 3.5 milyar dolardı, şimdi 20 milyar dolar.”
Başbakan “Fransa ve Almanya’nın tutumunda bir değişiklik var mı?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Hollande’nin verdiği ilk mesajları olumlu. Merkel’le son temaslarında çok daha olumlu gördüm. Ayın 25’inde Türkiye’de olacak. Görüşmelerde daha farklı değişimin olduğu inancındayım. Biz de çıtayı biraz daha yükselterek kendileri ile konuşacağız. Dünya sürekli dönüyor, değişim var, bu değişimden herkes nasibini alacak.”
‘Siyasi kültürü bu kadar!’
BAŞBAKAN CHP lideri Kılıçdaroğlu’na eleştirisini Orta Avrupa’dan sürdürdü: Çin’de açıklaması var. Çin’i Sosyalist Enternasyonal’de gösterdi. Bu arkadaşın siyasi kültürü bu kadar. Geçen hafta İstanbul’da Sayın Papandreu’yla görüşmemizde de gündeme geldi bu. İstanbul’da olduğu sırada beni aradı. Ben de, ‘Müsaitsen gel Dolmabahçe’de kahve içelim’ dedim. Geldi oturduk konuştuk. Sohbet sırasında, “Siz Çin’i Sosyalist Enternasyonal’e aldınız mı, böyle bir şey var mı?” diye takıldım. “Yok, hiç bir zaman Sosyalist Enternasyonal üyesi olmadı” dedi. Neyse, bu vesileyle en azından Çin’in Sosyalist Enternasyonal’de olmadığını öğrenmiş oldu. Kılıçdaroğlu, “1071’den sonra bizim yüzümüz hep Batı’ya dönük olmuştur” diyor ama Çin’e gidiyor. İşadamlarını da beraberinde götürüyor. Şangay İşbirliği Örgütü’nde değil mi Çin? Şangay İşbirliği’nden rahatsızsan Çin Seddi’nde ne işin var?
Tasarımızda başkanlık sistemi yer alacak
Başbakan Erdoğan, Anayasa değişikliği çalışmalarıyla ilgili sorularımızı ise şöyle yanıtladı:
“Uzlaşma Komisyonunda mutabık kalınanlar yüzde 35 gibi. Bu demektir ki iş çok ağır gidiyor. 100 madde görüşmüşlerse uzlaştıkları 30-35 madde. Mart sonuna kadar bir takvim belirlendi. İla nihaye bekleyemeyiz kusura bakmasınlar. Teklifi yaptık, parlamentoda ikinci veya üçüncü partiyle otururuz, azami müştereği oluşturacak şekilde bir yeni anayasa yapabiliriz: Uzlaşma Komisyonu’ndan bir sonuç çıkmayacak olursa, yeni anayasa çalışmamızı AK Parti tasarısı olarak parlamentoya gönderebiliriz. Gönderdikten sonra orada 330’u yakalama noktasına geldiğimizde, biz bu işi komisyona ve Genel Kurul’a gönderme sürecini başlatabiliriz.”
Peki o anayasa tasarısında başkanlık sistemi de yer alacak mı?
AK Parti olarak eğer böyle bir tasarı getirirsek, onun içinde başkanlık sistemi yer alacak tabii ki. Bunu millete de böyle götüreceğiz. Bunu bir başka siyasi parti ile olgunlaştırma içine girdiğimizde tabii ki bu işi oturur konuşuruz, ne yapılır ne yapılamaz konuşuruz. Başkanlık sistemi konusunda bizim öyle nihai bir ısrarımız söz konusu değil. Şu anda da bu işleri zaten yapıyoruz öyle veya böyle. Ana muhalefet başkanlık sisteminde parlamento yok diyor. Üstelik Meclis’te. Bunu derse bizim halimiz nice olur. Bir diğeri “Türkiye’ye krallık mı gelecek?” diyor. Ne alakası var başkanlık sisteminin krallıkla. Şu an bir Başbakan’ın hatta Cumhurbaşkanı’mızın başkanlık sistemi ile mukayese edildiğinde gücü daha fazla. Şu anda daha fazla.
Mevcut sorumluluklarıyla Cumhurbaşkanı adayı olur musunuz?
Şu anda bizim gündemimizde böyle bir şey yok. Daha 1.5 sene var. Şu anki yapıyla işlerimizi yapmaya devam edelim. Kamuoyunu da bununla meşgul etmeyelim.