Dış parmağa dikkat!
İsrail Kürt kartını mı oynuyor?
BAHÇEŞEHİR Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği (BÜSAM) Başkanı Ercan Çitlioğlu, dün Fransa’nın başkenti Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesi olayının içinde üçüncü aktörlerin olabileceğine işaret etti. Çitlioğlu, "Özellikle İsrail ile Türkiye arasındaki son dönemdeki ilişkilerin aşırı ölçülerde gerginleşmiş oluşu ve Netanyahu hükümetinin Türkiye’ye bakış açısındaki olumsuzluklarla, Kürt kartının İsrail’in elinden çıkıyor olmasının, İsrail’in geleceğe dönük projeksiyonları üzerinde yaratabileceği tahribatı değerlendirdiğimizde, bunun çok da uzak bir ihtimal olmaması gerektiği kanaatini taşıyorum" dedi.
BÜSAM Başkanı Ercan Çitlioğlu, CNNTürk’te Saynur Tezel Özgentürk’ün, Fransa’da dün gerçekleşen 3 PKK’lı kadının öldürüldüğü suikastı ve İmralı süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Çitlioğlu, suikastin bir iç hesaplaşma olabileceği olasılığına dikkat çekerek, "Türkiye’nin kendi eliyle böyle bir süreci sabote etmiş olması akla dahi getirilmemesi gereken bir etmen olduğu için, olayın diğer taraflarına bakmamız gerekiyor. Örgüt içi hesaplaşma olduğuna dair söylemler var. Örgüt içi hesaplaşma dahi olsa bunun aslında süreçle hesaplaşma olduğunun kanaatini taşıyorum" diye konuştu.
"İmralı görüşmelerinden sonuç alınabilir mi?" sorusuna Çitlioğlu şöyle yanıt verdi:
"Aslında sonuç alınmasını umut etmemiz gerekiyor çünkü Türkiye bu sorunla sonsuza kadar yaşayabilme imkanına sahip değil. Üstelik bu defa bu sorunun çözümüne dair çok ciddi bir siyasi idarenin ortaya konduğunu ve toplumsal desteğinde sorunun çözümünde siyasi iradeyle bütünleştiği bir noktaya vardı. Bu noktada uyanan umutların olumlu bir noktaya doğru evrilmesi ve olumlu bir sonuç alınmasını umut etmek gerekir. Burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta var. Son bir haftadır İmralı ile görüşmelerin kamuoyuna yansıtılmaya başlamasıyla beraber, bu sorunun çok kısa bir süre içerisinde çözümleneceği konusunda aşı bir beklenti, aşırı bir umut uyandı kamuoyunda. Dolayısıyla bu süreci bir takvime bağlayarak; mesela ’2013 yılının sonuna kadar bu iş çözülecek’ veya ’Mayıs aynına kadar PKK, Türkiye içerisinde ki silahlı unsurlarını silah bırakarak Irak’a çekecek’ tarzında ki takvime bağlı beklentilerin sürece olumlu katkıda bulunmaktan ziyade yeni hayal kırıklıklarına neden olacak endişesini taşıyorum. Çünkü bu uzun ve sancılı bir süreci gerektiriyor. O nedenle aşırı beklentilere kapılmadan ve bir anlamda da sabırla hareket edebilme ve davranabilme alışkanlığını herhalde kazanmamız gerektiğini düşünüyorum."
"BUNUN ASLINDA SÜREÇLE HESAPLAŞMA OLDUĞUNUN KANAATİNİ TAŞIYORUM"
"Paris’te yaşanan olaya sizin teşhisiniz nedir?" sorusuna Çitlioğlu, çözüme yönelik bir girişimde bulunduğu her dönemde sürecin önlenmesi için olaylarla karşılaşıldığına dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Bizim hafızamızda ne zaman olumlu bir gelişme olsa mutlaka bunu engelleyici bir olayla karşılaşacağımız tarzında zihinsel bir algılama ortaya çıktı ve bu algılamanın çok da yersiz olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Paris’teki suikast veya cinayetle ilgili olarak bütün tarafların Fransız makamlara yaptığı açıklamalara baktığımızda, ortak bir nokta görüyoruz. Bu ister örgüt içi hesaplaşma olsun, ister uluslararası bir organizasyon aracılığıyla yapılmış bir organizasyon olsun, isterse Türkiye derin devletinin işi olsun; sonuç olarak her kim yapmış olursa olsun bu sürecin baltalanmasına ve bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasına yönelik bir eylem olduğu konusunda bütün taraflar bir konsensüs içinde. Bu konsensüsten yola çıkarak, bu olaydan kimin zarar gördüğünü ve kimin bu sürecin ilerletilmesinde, engellerle karşılaşabileceği konusunda bir zihinsel egzersiz yaptığımız zaman; bu konuda en büyük zararı gören bu olayın sonuçlanması ve bu olayın barışla sonuçlanmasını isteyen kitleler ve taraflardır."
Türkiye’nin bu süreci sabote eden bir tarafta olabileceğini düşünmediğini söyleyen Çitlioğlu, şöyle devam etti:
"Özellikle Türkiye, siyasi iradeyi ortaya koyarak ve toplumsal konsensüsü sağlayarak ortaya koyduğu bir dönemde, Türkiye’nin kendi eliyle böyle bir süreci sabote etmiş olması akla dahi gerilmemesi gereken bir etmen olduğu için, olayın diğer taraflarına bakmamız gerekiyor. Örgüt içi hesaplaşma olduğuna dair söylemler var. Örgüt içi hesaplaşma dahi olsa bunun aslında süreçle hesaplaşma olduğunun kanaatini taşıyorum. Örgüt içerisinde olanların kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını, bir eylemle bu yöne kaydırma arzuları olabilir. Ama sonuçta gerçek amacın süreçle hesaplaşma olduğu ve hayatlarını kaybedenlerinde bir anlamda süreçle hesaplaşmanın kurbanları olarak ortaya çıktığını kabul eder ve olayları bu yönde değerlendirirsek daha rasyonel bir analiz yapma imkanına sahip olabiliriz. Birde PKK’nın sadece kendi iradesi ile davranabilen bir örgüt olmaktan ziyade, hizmetini sunduğu başlıca aktörlerin varlığını ve PKK’nın hizmetini yine satın alan ve almak isteyen üçüncü aktörlerin varlığını düşündüğümüzde olaya daha geniş bir çerçeveden bakıp, sorunun barışçıl yönetmelerle sonuçlanmasını arzu etmediklerinde de zihinsel egzersiz yapılmasında da yararlar var."
’İSRAİL’ İDDİASI
"Bir dış parmaktan da söz etmek söz konusu olabilir mi?" şeklindeki soru üzerine Çitlioğlu şu değerlendirmelerde bulundu:
"Benim kanaatim biraz o yöne doğru kayıyor açıkçası. Olaya şöyle bakıyorum; PKK sadece Türkiye’nin iç dinamiklerinde kaynaklanan bir örgüt olsaydı, o zaman bizim için bu meseleyi analiz etmek çok daha kolay olabilirdi. Ama PKK şu anda bölgesel denklemlerinde kendisine yer edinen bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Bu bölgesel denklemlerin, kendilerine bu bölgede aradıkları yer, konumlandırmak istedikleri platformları düşündüğümüzde, PKK’nın bir anlamda bu aktörlerle ilişkileri ve bu aktörlerin arzuları doğrultusunda gündeme gelebiliyor. Bölgemizde Kürt kartını elinde bulundurmak isteyen ve Kürt kartını kendisine yönelik tehdit algılamaları karşından ikinci bir cephe açarak, bölmek ve kendisine yönelik tehdidi bir anlamda zayıflatmak isteyen bir takım devletlerin var olduğunu biliyoruz. Suriye, Irak, İran olağan şüpheliler olarak akla geliyor. Ama benim daha ziyade bahsettiğim İsrail. Kendisine Arap dünyasında gelecek olan tehdidi bir Kürt devleti vasıtasıyla ikiye bölerek üzerindeki baskıları hafifletme konusunda bir uzun vadeli projeksiyon geliştirdiğini biliyoruz. Dolayısıyla İsrail’i bu denklemin için bir aktör olarak görebiliriz. İran’ın yine aynı şekilde Kürt sorununu ve terör sorunun çözmüş bir Türkiye’nin, bu defa bölgesel denklem üzerindeki yetkisinin daha da ağırlıklı olarak ortaya çıkacağı... Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile arasındaki ilişkilerin gelişmesi nedeniyle bu defa İran’ın Irak üzerindeki planlarını ve projelerini erteleyebilecek bir konuma gelebileceğinden yine endişe duyduğunu ve geçmişten İran’ın PKK’ya son derece müzahir bir tutum sergilediğini düşündüğümüzde o da bir aktör olarak ortaya çıkıyor. Elbette Suriye de bir aktör. Ama Suriye’nin şu anda Paris’te bir operasyon gerçekleştirebilecek imkan ve kaabiliyetinin olduğunu söyleyebilmek mümkün değil."
Tüm bunların bir ’komplo teori’ olarak görülebileceğini belirten Çitlioğlu, her türlü durumun değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Çitlioğlu, şunları söyledi:
"PKK içerisindeki bu sürecin ilerlemesinden mutlu olmayan bir kanatla işbirliği yaparak böyle bir eylemin gerçekleştirilmiş olmasının da çok da göz ardı edilmemesi ve imkansız sayılmaması gerektiğini değerlendiriyorum. Çünkü bu devletlerin bu konularda çok ciddi imkan ve kabiliyetleri, buna benzer gerçekleştirdikleri örtülü operasyonlarında varlığını düşündüğümüzde, bunun çok da uzak bir ihtimal olarak değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle İsrail ile Türkiye arasındaki son dönemdeki ilişkilerin aşırı ölçülerde gerginleşmiş oluşu ve Netanyahu hükümetinin Türkiye’ye bakış açısındaki olumsuzluklarla, Kürt kartının İsrail’in elinden çıkıyor olmasının, İsrail’in geleceğe dönük projeksiyonları üzerinde yaratabileceği tahribatı değerlendirdiğimizde, bunun çok da uzak bir ihtimal olmaması gerektiği kanaatini taşıyorum."
"FRANSA BU OLAYI ÇÖZMEK MECBURİYETİNDEDİR"
Suikastın tam olarak aydınlatılıp aydınlatılmayacağı hakkındaki soruya ise Çitlioğlu şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bence zaten düğüm burada. Fransa uluslararası arenadaki saygınlığını korumak için hem de ASALA döneminden itibaren kirlenen kötü sicilini unutturmak için bu olayın faillerini bulmak ve bu olayı çözmek mecburiyetindedir. Bu olayın failleri yakalanamazsa ve Fransız gizli servisi tarafından açıklığa kavuşturulamazsa; o zaman bu olayda bir gizli servisin parmağının bulunduğu düşünce sahibi olabiliriz veya böyle bir olasılığın ağırlık kazandığını söyleyebiliriz."