Davutoğlu YÖK üyelerine hitap etti
Başbakan Ahmet Davutoğlu YÖK üyeleriyle buluştu.
Başbakan Davutoğlu'nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
62. Hükümeti kurduğumda, YÖK'ü ziyaret ederek hedeflerimiz konusunda istişareler etmiştik. Ancak yoğun bir siyasi tempo oldu. 64. Hükümetimizi kurduğumuzda, en çok sizleri, hemen bir araya gelmek üzere istişare edip, programımızı yapmıştık.
En önemli reform zihniyet reformudur. Bizde reformlar tepeden inme ve bir statükoyu koruma iddiasıyla tecelli etmiştir. YÖK'ün ilk kuruluş amacına baktığımızda 12 Eylül şartlarının getirdiği ve tek tipçi, reform mantığından çok empoze edici bir mantığı içeriyordu. Gerçek reformlar statükoya meydan okur. Bu açıdan üniversitelerimiz reformların direngi noktasıdır.
Genelde Milli Eğitim sistemimiz, özelde de üniversitelerde zihniyet reformu adım adım bir sonuç doğurur. Üniversitelerde zihniyet reformu için yapılanmışsa, o öğrenciler de onun temsilcileri olurlar. Ancak bizde bu olmadı.
Bizim nesil 27 Mayıs şartlarında doğdu. Bize öylesine dikte edilerek öğretmişlerdi ki, 27 Mayıs birileri için bayramken, bizim için nasıl bir travma oluşturduğunu gördük. Öğrencilik yıllarımızda büyük iddia ve ideallerle atıldığımızda 12 Eylül'ü üniversite öğrencisi olarak yaşadık. Zorluklarla 12 Eylül'den çıkıp akademik hayata atıldığımızda, 28 Şubat şartlarını yaşadık.
Bizim en öncelikli atmamız gereken adımlardan birisi YÖK sistemini bugün kendi ekseninde reformcu bir anlayışla, bilimadamına güven anlayışı ile yeniden inşa etmek. İyi niyetli birçok adımlar atıldı. Her şey diyemeyeceğim ama birçok şeyi yaşadık bu süreçte. Bu dönemde özellikle 1 Kasım seçimleri sonrasında artık YÖK reformunu mutlaka gerçekleştirme sorumluluğu içinde olmalıyız.
Bizim her şeyden önce öğrencilerimizde tarih, mekan ve insan idrakini şekillendirecek perspektifi inşa edecek yapıyı görmemiz lazım. Her şeyle barışık ama gerektiğinde sorgulayabilecek bir öğrenci nesli yetiştirmektir görevimiz.
Gerçek bir bilimadamı önyargılardan vakayı anlamaya çalışır. Spekülasyonla, ideolojiyle yaklaşmaz; ne olduğunu anlamaya çalışır. Eğer bilimadamları gerçeklikleri saptırırsa bilime en büyük ihaneti yaparlar, kendileri ile de dürüst olamazlar.
İlkesel duruşun esası fikir özgürlüğüdür. Fikir özgürlüğü akademik çalışma yaparken, bir sürü psikolojisi ile değil, tek başına gerçeği ifade etmesi gerekir. Kendi özgünlüğünü inşa edilememiş kişilerin biliminsanı olması zordur. Fikir özgürlüğü ahlaki sorumluluğu da beraberinde getirir. Her türlü fikri savunabilirsiniz ama şiddet, nefret, terörü fikir özgürlüğü çerçevesinde meşru kılamazsınız.
Dün Çınar'da terör tüm iğrenç yüzünü gözler önüne koydu. Bu akademisyenlere muhtemelen belli bir önyargıları ortadan kaldırabilmek için bir meslektaşları olarak seslenmek istiyorum. Bu bildiriyi 3 temel prensip açısından değerlendirelim. Akademisyenlerin anatomisini çıkaralım. Sonra da hep beraber nasıl bir bilim dünyasında yaşıyoruz gözden geçirelim.
Bu bildiriye baktığınızda halkları katleden bir devlet var. Bir gün kafasına estiği için, katliam yapma iradesiyle bir devlet mekanizması var, karşısında da masum ve hiçbir gücü olmayan mağdur edilmiş bir kesim var. Şimdi olgusal olarak bakalım vaka böyle mi?
O devlet bir yılda 2 seçim geçirdi ve bu seçimlerle ilgili şüphe uyanmadı. Dünyanın en katılımcı ve temsil gücü en yüksek Meclis'i oluştu. Türkiye'de bir değil, 3 terör örgütü senkronize bir şekilde harekete geçti. DAEŞ, PKK ve DHKP-C harekete geçti. Bildiride bunlar yok. Ülke güllük gülistanlık iken ceberrut devletin baskı yaptığı bir ortam çıktı.
Bir resim çekseler Cizre, Silopi, Sur'da tablo bu mu? Daha dün Çınar'da şehit çocuklar var. Bu bildiride olgusal gerçeklik olarak ne Ecrin var, ne Efe var, ne İrem var. Bu bildiriye bakarsa bunları da devlet öldürdü. Ellerinizi vicdanınıza koyamıyorsanız lütfen akıllarınızı bari dumura uğratmayın.
Bugün Tabibler Odası'nı da gördük. Cizre Devlet Hastanesi'ne 20 roket atıldı. Bu aydınlara soruyorum, neden resmi tek taraflı çizersiniz, ya da bu metni bilimsel bir metin gibi altına imza atarsınız? Türkiye'de bir terör saldırısı, bebekleri çocukları katleden bir terör örgütü vardır. Her türlü fikir özgürlüğünü açıktan desteklemiş, her türlü eleştiriye açığız ama fikir özgürlüğü adına birileri şiddeti, terörü meşrulaştırır ve bölge halklarını katledetmekten suçlayarak, böyle bir belge ortaya koyuyorlarsa fikir özgürlüğünü düşünmeliyiz.
11 Eylül'den sonra ABD'de bir bilimadamı terörü meşru kılacak bir açıklama yaptı mı? Bu saldırı bütün Amerikayaydı. Bilimadamı tavrı şiddet ve teröre karşı açık ve net bir tavır sergilemek gerekmektedir. Bu metne baktığımızda terörün meşru kılındığı, bu teröre karşı meşruyet içinde hareket eden devlet güçlerinin şeytanlaştırıldığı bir tablo çıkıyor ortaya.
Bu bilimadamlarına sormak isterim, 3 barikat 5 çukur aşarak ve kaldırımlarda bombalara basmadan üniversitelere geçmeye çalışıyor olsalardı bu bildiriye imza atarlar mıydı? İmza atarak bunlara meşru muamelesi yapıyorlar.
Öğretmenlerle öğrencileri ayıran kim, devlet mi? Devlet mi barikat kurdu? Neden kapandı okullar? Burada ahlaki sorumluluk gerekmez mi? Devlet sürgüne zorluyormuş! Kim sürgüne zorladı. Her birinin alnından öpüyorum doktorların, öğretmenlerin. Bu çete ise bütün bu vicdanı bırakıp sadece o halkı oradan çıkarıp bir terör dağı haline getirmek istiyorlar.
Ben üniversite camiamızın yeniden 70'li yıllarda olduğu gibi ideolojik kutuplara ayrılmasını istemiyorum. Şu veya bu kutuplar içinde bilim hayatı yerine, farklı düşüncülerle var olduğu ve ait olduğu topluma, demokrasiye sahip çıktığı bir özgürlük ortamını inşa etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Öğrenciler arasında görülen zıtlaşmaların nasıl ülkemizi gerdiği açıktır. Herbir öğretim üyesi tek başına özgün bir tavır sergilediği zaman bilim insanı niteliği kazanır. Bu imzayı atan her bir akademisyeni bu metni bir kez daha okumaya ve değerlendirmeye davet ediyorum. Bütün bir bilim camiamızın teröre, şiddete sapmamasını istirham ediyorum.
Halkın yüzde 49,5'unun oyunu almış bir partinin başkanı ve bu ülkenin başbakanı olarak buna cevaz vermem. Bütün bu ilçeler temizlenecek. Ondan sonra her şeyi konuşuruz. Her şeyin konuşulacağı yer TBMM'dir. Bunlar olmadan bunları ümit etmek, Irak, Suriye benzeri görüntüler ortaya çıkarılmak isteniyorsa izin vermeyiz.