Afetlere karşı dayanıklı olmayan binaların yenilenmesi, kentsel dönüşüm şart. Ama ne yazık ki bu konuda süreç yavaş işliyor. Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda kabul edilen yeni kanun teklifininse bu süreci hızlandıracağı belirtiliyor. Yasa 9 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlandı fakat birçok soruyu da beraberinde getirdi. İnsanlar evlerinden olacaklarını, hak kaybına uğrayacaklarını düşünüyor. Tartışmalara açıklık getirebilmek için Hürriyet'ten Hazan Aköz Işık, Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı, avukat Ali Güvenç Kiraz’la ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu ile konuştu. Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı, avukat Ali Güvenç KirazRezerv yapı alanı meselesiyle ilgili son günlerde çok tartışma oldu ama konunun sosyal medyada anlatılanla hiç ilgisi yok.İki ayrı kavram birbiriyle karışıyor. Rezerv yapı alanı iki şekilde ilan edilebilir. Birincisi şu:Bir bölge kentsel dönüşüm alanına tabi tutulabilir. Burada yaşayan insanlar herhangi bir şekilde başka bir yere gitmek zorunda değildir. Mülkiyetlerini kaybetmezler. İnşaatlar tamamlanınca herkes evine geri döner. İkincisi de bir alanın afet bölgesi ilan edilerek tamamen yapılaşmaya kapatılması durumu. Bir dere yatağı, heyelan bölgesi veya deprem fay hattı gibi düşünebilirsiniz. Geçmişte alınan yanlış kararlar sonucu buralara imar hakkı verilmiş. Ancak insanlar zarar görmüşler. Bu koşullarda kamu “Ben burayı yapılaşmaya kapatıyorum” diyor. Buralar sadece park veya dere yatağını koruma alanı olabiliyor. Sonra devlet buradaki mülkleri kamulaştırıyor ve ev sahiplerine iki hak veriyor. İsterseniz evinizin ve arsanızın güncel değerinden kamulaştırma bedelini alıp gidebiliyorsunuz. İsterseniz devlet size “Ben buraya yeni bir site yaptım. Seni buraya taşıyabilirim” diyor. Takas teklif ediliyor. Yeni yapılan yerin değeri mülkünüzden fazlaysa kamulaştırma bedeli düşülüyor. Fark üzerinden borçlanıyorsunuz. Sosyal medyada konuşulduğu gibi bir ‘mülksüzleştirme’ durumu yok. ‘Artık daire zorla açtırılıp o karot alınıyor’Eskiden lisanslı kuruluşlar karot almak için binaya geldiklerinde eğer bir daire kapıyı açmazsa bakanlığa gidiyordunuz. Bakanlık kaymakamlığa yazı yazıyordu. Polis yardımıyla almaya çalışıyordunuz ama polis asla dairenin içine girmiyordu. Şimdi yeni düzenlemeye göre polis marifetiyle oradaki daire zorla açtırılıyor ve o karot alınıyor. Kimse bunu engelleyemiyor. Önceki uygulamada belediyeye karot raporu gelirdi, o da tapuya bu yazıyı yazardı. Tapu tüm maliklere “Burası riskli yapı ilan edilmiştir” diye bir tebligat gönderirdi. Bu süreç çok uzuyordu, bazen 8-9 ayı buluyordu. Çünkü Amerika’da yaşayan bir mülk sahibine daha geç ulaşıyordu. Artık karot alındıktan sonra belediye bizzat binanın kapısına ‘riskli yapı’ yazısını yapıştıracak, muhtarlığa asacak ve tüm maliklere e-devlet kapısından bildirim yapacak. Bu üç işlemi yaptıktan 15 gün sonra tebligat süresi kesinleşecek. Bu 15 gün bitince maliklerin itiraz hakkı da var. Belediye bu yasadan binayı boşaltma süresi olarak 60 gün tanıyordu. O süre bittikten sonra da bir 30 gün daha veriyordu. Yeni düzende tebligat ulaşma sorunu yok. Tebligatın maliklere ulaşması beklenmiyor. Eğer kişi verilen sürede binayı boşaltmadıysa mevcut idare tahliyeyi sağlayacak ve bu süreçte yaptığı masrafları da 6183 sayılı yasa kapsamında ilgili mülk sahibinden tahsil edecek. ‘Açık arttırma tamamlanmadan inşaat ruhsatı’◊ Eskiden apartman malikleri 2/3’ü bulup karar almaya çalışıyordu. Yeni sistemde bağımsız bölüm sayısına değil, arsa payı çoğunluğunun yüzde 50,01’ine ulaşmak yeterli.Karara katılmayan kişilere de ihtarı isterlerse noterden gönderebilirler isterlerse de muhtarlığa asabilirler. ◊ Bundan sonra 15 günlük imza süresi başlıyor. Eskiden 15 günlük süreye uymayanların mülkleri açık arttırmaya (ihale) çıkarılıyordu. Belediyeden ruhsat alabilmek için yüzde 100’e ulaşmak gerekiyordu. Şimdi yüzde 50,01’le açık arttırma süreci tamamlanmadan belediyeye inşaat ruhsatı başvurusu yapılabiliyor. Arka planda açık arttırma süreci devam ediyor. Açık arttırmada eviniz 1 milyon liraya satıldıysa ama siz evinizin değerinin 2 milyon lira olduğunu düşünüyorsanız dava açabilirsiniz. Eskiden bu bedel için dava açıldığında ihale iptal oluyordu. 3-4 sene sonra tekrar ediliyordu. Şimdi ihale tekrarlanmıyor veya iptal edilmiyor. Farkı satın alan kişi karşılıyor. Eskiden bakanlık kendi yaptığı projelerde ‘Yarısı Bizden’ kampanyası gibi tekliflerle kredi veriyordu. Yeni yasaya göre dar gelirli ve yoksul kişilere farklı bir düzenleme getirildi. Eğer kişi dönüşüm bedelini karşılayamıyorsa devlet ondan bu parayı hemen istemiyor. Hatta bu kişiye ölene kadar oturma hakkı veriyor. Kira da almıyor. Otururken ekonomisi düzelirse kişi devletin aldığı payı geri satın alabiliyor. Eğer ölürse hakkını mirasçılarına devredebiliyor. Onlar da isterlerse ömürlerinin sonuna kadar bu evde oturabiliyor veya daireyi satıp kendilerine düşen payı alabiliyorlar. Eski uygulama aynen devam ediyor, yeni bir düzenleme yok. Kiracı tahliye etmesi gerektiğinde evden çıkıyor. Tahliye sonrasında da devlet onlara iki aylık bir taşınma parası yardımı yapıyor. ◊ Aslında 6306 sayılı kanun 2012’de aynı mantıkla kurgulanmıştı. Van depreminden sonra çıkan bir yasaydı. Rezerv alanı olarak kentin dışındaki boş bölgeler kastediliyordu. Üzerlerinde yapı da olsa dönüştürülebilecekleri belirtiliyordu. Rezerv alanı ilan edildiğinde buralar belediyelerin elinden çıkıyor, bakanlığın yetkisine geçiyor. Bakanlığın hareket kabiliyeti Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kapsamında genişliyor. Rezerv alan eğer kamu arazisi olsaydı bir anlamı vardı ama şimdi özel mülk üzerinde rezerv alan ilan edebiliyor.