‘Dünyanın en önemli kazı alanı’
'Medeniyetin doğduğu yer olarak’ nitelendiriliyor
Şanlıurfa’daki 12 bin yıllık Göbekli Tepe arkeologlar tarafından ‘Dünya üzerindeki en önemli kazı alanı’ olarak kabul ediliyor. ‘Medeniyetin doğduğu yer olarak’ nitelen Göbekli Tepe bir çok ‘arkeolojik tabu’yu da yıktı.
Dünyanın en eski dini yapılar topluluğu olarak bilinen, Şanlıurfa’daki 12 bin yıllık ‘Göbekli Tepe’ tapınağı arkeologlar tarafından ‘dünya üzerindeki en önemli kazı alanı’ olarak kabul ediliyor. Dev anıtların yer aldığı ve hala birçok sırrı saklayan Cilalı Taş Devri’nden kalma bu tapınağı bilim adamları ‘medeniyetin doğduğu yer’ olarak adlandırıyor. Bölge her yıl binlerce arkeoloğu ve tarih meraklısını ağırlıyor. 2012 yılında 2 bin yabancının çevre köylere gelmesini sağlayan bu kadim tapınak, bölge halkı için de önemli bir gelir kaynağı olmaya başlıyor.
Hala sırrını koruyor
1990’lı yıllardan itibaren devam eden kazılara rağmen, hala tam olarak ortaya çıkarılamayan tapınak hakkında son ortaya çıkan bilgi hayli çarpıcıydı: “Göbekli Tepe’de yaşayan insanlar, tapınağı gök cisimlerinin hareketlerini izlemek ve onlara tapınmak için inşa etti.”
İtalya’nın Milano kentindeki Polytechnic Üniversitesi’nden Profesör Giulio Magli’nin yaptığı araştırmaya göre, Sirius yıldızına göre hazırlanan tapınak, bugüne kadar bilinen önemli bir arkeolojik tabuyu da yıkıyor. Medeniyetlerin ilk olarak ‘tarım alanları çevresinde kurulduğu’ yönündeki genel kabul görmüş bilginin yıkılmasına neden olan Göbekli Tepe, insanoğlunun yaptığı ilk yaşam alanı olarak, şehirlerin tarım alanlarına göre değil, tarım alanlarının kurulan şehre göre oluştuğunu kanıtlıyor.
Önce tanrılar için yapı inşa ettiler
Göbekli Tepe’deki kazı çalışmalarını yürüten ekipte yer lan Prof. Klaus Schmidt, tarihi eserlerin yer aldığı alan genişliğini bir ‘tenis kortuna’ benzetiyor. Prof. Schmidt’e göre Göpekli Tepe’deki buluntular medeniyetlerin kendileri için yapılar inşa etmeye başlamadan önce, tanrıları ve tapınakları için yapılar inşa etmeye başladığını gösteriyor. İnsanların bu alanların çevresinde yaşam alanları oluşturduklarını düşünen Profesör Schmidt, insanları icatlara, tarımsal gelişmelere götüren sürecin, ‘sosyalleşmek’ için yapılmadığını, yıldızları izlemek için başladığını ve devamında şehir hayatının oluştuğunu söylüyor.