Ütopyalardan vazgeçmemek gerekiyor
Halit Kakınç son kitabı Zamanın Ruhu’nda “Böyle giderse, 21’inci yüzyıl, ütopyaların son bulduğu çağ olarak geçecektir tarihe…” diyor
Halit Kakınç... Akademisyen… Yazar… Eski gazeteci… Farklı ve ilginç bir adam. Sultangaliyev’le, Struma’yla, Çerkes Aşkı’yla, bilimsel araştırmalarla derken bu sefer de bambaşka bir konuyla tutuyor kitap raflarını: Zamanın Ruhu. Kakınç, bir dönem milyonlarca kişi tarafından izlenen Zamanın Ruhu belgeselinden hareketle ütopyalara eğiliyor. Ütopyaların düşünsel evrimin motorları olduğunu savunuyor ve “Pratik gerçeklerden hareket eden ütopyalar, alternatif çözümler üzerine kafa yormalardır” diyor.
Kitapta verdiği örnek, bir ara görüşleri bütün dünyada ilgi ile karşılanan Jacques Fresco adlı, babası İstanbul’dan göçme bir Osmanlı Yahudisi’nin oğlu. Bugün tam 101 yaşında Fresco. Eski bir Marksist. Onun görüşlerini mi savunuyor Kakınç da? “Ne alakası var” diye hemen tepki veriyor.
“Jacques Fresco ve Zamanın Ruhu, sadece kullanılan örnekler bu kitapta. Elbette, bütün ütopyalar yorumlara açıktır. Bağlayıcı değildir. Ütopyalar, sadece ve sadece düşlerle pratikler arasındaki bağları kuran köprülerdir. Ütopyalara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.”
“Ütopyalara neden her zamankinden daha çok ihtiyacımız var?” diye soruyorum Kakınç’a.
“Çünkü şüpheciliğin ve de statükoyu kabullenmenin doruklarında geziniyoruz. İnsanoğlunun sorunları giderek artıyor. Bu dünyanın sonu ne olacak? İnsanlığın geleceği, kimler tarafından belirlenecek? Teknolojik gelişmeler, nasıl bir seyir izleyecek? Büyük ve iddialı soruları sormaz olduk nicedir. Soranlar tek tük çıkmıyor mu? Çıkıyor çıkmasına da, anında hayâlperestler olarak dışlanıveriyorlar.”
Fresco o hayâperestlerden biri mi?”
Elbette… Venüs Projesi diye çılgın mı çılgın önerileri var. Önemli olan ütopyalardan vazgeçmemek. Ne diyordu OscarWilde: “İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir.”
Bir insan, neden ütopist olur?
Günümüz insanı, her şeyi bildiğini sanmak hastalığından muzdariptir. Aslında bildiği tek şey, TV’de akşam haberlerinde kendisine sunulanlardan ibarettir. Ama olanca öfkeler, sadece hayır sözcüğü ile sınırlı kalamaz. Diktatörlere hayır!.. Rüşvete, iltimasa hayır! Finans kapitale hayır!
Hayırların sürüsüne bereket de, pratikte bir işe yaramıyorlar. Ütopyalar ise alternatif ışıklar gibi göz kırpıyor.”
Niye bu kadar eleştiri yüklüsünüz?
Nasıl olmayayım ki… Kapitalizm, zafer bayrağını göndere çekmiş. Toplumcu düzen, alternatif olmaktan çoktan çıkmış durumda. Daha iyi bir dünya kurulabileceğine ilişkin umutların yerini, şüphecilik ve kötümserlik almış.
Ütopyalarla yaşamak zeka ve bilgi ister...
Belki de ütopik eleştirilerin devri bitmiştir..
Ütopik eleştirilerin devri bitmez... Çünkü; ütopik eleştiriler ve kurgular, insanlığın vazgeçilmez parçalarıdır. Ben bugünümüzü, geleceğimizin değişebileceği umuduyla eleştiriyorum.
Peki sizin işiniz gücünüz yok mu da, bu ütopyalarla uğraşıyorsunuz?
Teknolojinin uçar adım ilerlediği bir çağda, bu çerçevede toplumsal bir ütopizm oluşturmak yasak mıdır? Yasaksa, bu yasağı kim veya kimler koymaktadır?
Karbon emisyonları dört bir yanımızı sararken, ütopik düşüncelere sarılmak, ilerici bir sığınak gibidir. Ütopyalara saldırmak, acımasızca yerden yere vurmak kolaydır. Cahil işidir. Teslimiyetçiliktir. Kolaycılıktır. Ütopyalarla yaşamak ise zordur. Yürek işidir. Zekâ ister, bilgi ister, eğitim ister.