Türk dizileri Dallas ekolünden kurtulamadı
.
Türk dizileri hala Dallas’ın onun etkisinde. Öyle ki her eve giren önce bir viski alıyor, kadınlar evde yüksek topuklu ayakkabılar ve ful makyaj ile dolaşıyor, erkeklerin hiç arkadaşı yok, bol bol entrika var...
Ucu bucağı almayan malikâneler
Dallas’ta olaylar, Ewing Ailesi’ne ait Southfork çiftliğinde geçiyordu. Bizim dizilerin de Anadolu’da çekilenleri ya çiftliklerde çekiliyor, ya da konaklarda. İstanbul’da çekilenleri ise yalılardan aşağısı kurtarmıyor. Örneğin Özcan Deniz; yıllar önce Ürgüp dolaylarında çekilen Asmalı Konak’ta konaklar arasında mekik dokurdu, son dizisi Kaderimin Yazıldığı Gün’de ise karşımıza Hatay dolaylarındaki çiftliklerinde çıktı. İstanbul’da geçen Güllerin Savaşı gibi diziler ise hizmetçilerin cirit attığı büyük konaklarda geçiyor. Kalabalık bir ailenin sıradan bir apartman dairesine sığmaya çalıştığı Kayıp Şehir gibi diziler ise izleyiciden yeterli ilgiyi göremediği için kısa sürede ekranlara veda etmek zorunda kalıyor.
Para sorunu olmayan insanlar
Dallas’ta petrol işiyle uğraşan Ewing Ailesi’nin hiçbir zaman para sorunu yaşadığına tanık olmadık. Eğer darboğaza girecek olurlarsa da bu, muhakkak milyon dolarlarla ölçülen bir kriz olurdu. Yerli dizilerde de karşımıza kahraman olarak çıkan insanların hiçbir maddi sıkıntıları yok. Ya çiftliklerinden gelen gelirle paşalar gibi yaşıyorlar, ya da ailelerinden kalan mirası çatır çatır yiyorlar. Belki Ewing Ailesi gibi petrol kralı değiller ama her biri en kötüsünden birer çiftlik ağası. Şehirde yaşayanları ise Güllerin Savaşı’nda ya da Maral’da olduğu gibi moda dünyasına yön vermekten kendilerini alıkoyamıyorlar.
Viskimi de buzlu içerim aman!
Dallas’ta ne Sue Ellen’ın ne de JR’ın elinden viski kadehi eksik olmazdı. Bizim dizilerde ise sigara ya da içki içmek eskisi kadar kolay değil. İçenlerin de ne içtiğini izleyiciler ancak buzlanmış kareler ardından tahmin etmeye çalışıyorlar. Yine de geniş geniş malikânelerinde kahramanlarımızın çilingir sofrası kurduklarına tanık olmuyoruz. Konağına gelen, hemen gidiyor mini barına ve pahalı viskisini kadehine dolduruveriyor. Gençleri ise barlarda ancak son moda kokteyller kesiyor. Ne çocuğunu bakkala küçük rakı almaya gönderen babalar var bizim dizilerde, ne de ucuz şaraplarla kafa bulmaya çalışan gençler.
Kötü dedin mi en iyisi Ceyar
Dallas’ın kötü adamı JR, ülkemizde malûm Ceyar olarak tanınıyor. Kardeşi iyi kalpli Bobby’yi ölesiye kıskanan, kimseleri çekemeyen, her daim hırsına yenik düşen Ceyar, bizim dizilerin kötü adamlarının da ezelden beridir rol modeli adeta. Bunun son örneklerinden biri; Karagül dizisinde Şamverdi Ailesi’nin büyük oğlu Kendal olarak karşımıza çıktı. Ceyar gibi mükemmel çizilmiş bir kötü adam karakteri varken, bizim senaristlerimizin oturdukları yerden Amerika’yı yeniden keşfetmelerini beklemek zaten hayal olurdu.
Görümcelerin kraliçesi Sue Ellen
Dallas’ta alkol dışında kimseyle barışık olmayan büyük gelin Sue Ellen da bizim dizilerin sık sık başvurduğu karakterlerden biri. Türk aile yapısı gereği bizim büyük gelinler belki sabah akşam içki içmiyorlar ama küçük gelinleri kıskanmakta ve onların arkasından kuyularını kazmakta Sue Ellen’dan aşağı kalır yanları yok. Binbir Gece’den Kaderimin Yazıldığı Gün’e kadar birçok dizide entrikalar büyük gelinlere emanet edilmiş durumda.
Her sülaleye bir hanımağa
Dallas’ta Ewing Ailesi’nin “Anne”si Miss Ellie çoğu zaman son sözü de söyleyen kişi olurdu. Bizim dizilerde de son sözü sülalenin en yaşlı kadını söylüyor ve bu kişi her zaman ismiyle olmasa da huyuyla suyuyla tam anlamıyla bir Hanımağa oluyor. Genellikle Gül Onat, Güven Hokka ya da benzer yaştaki oyuncuların üstlendikleri bu karakterler, çocuklarının hayatlarını yönlendirmekten büyük bir haz almakla kalmıyorlar, aile içi olaylarda kol kırıldığında yen içinde kalması için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.