Yeni filmi “Kaç Kaçabilirsen”de sosylopat bir babanın sosyopat kızını canlandıran güzel oyuncu Tuğçe Karabacak, rolü için psikologlardan destek aldığını söylüyor.
ABONE OL
Kerem Akyıldız / akyzkerem@gmail.com
Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldunuz. Mezun olduğunuz bölümle ilgili bir iş yapmayı düşündünüz mü hiç?
Resim benim hayatımın önemli bir alanını kaplıyor. O yüzden zaten bir şeyler yapıyorum evde, kendi alanımda. Ama bunlar sizlerle buluşmadı diyeyim. (gülüyor) Ama ileride buluşmasını istiyorum evet. Biraz zamanı var. Çünkü gerçekten ilgilenmek ve kafamı tam olarak sadece resimlerime vermek istiyorum.
“Kaç Kaçabilirsen” filminde nasıl bir rolünüz var?
Sosyopat denilebilecek nitelikte bir babanın (Cezmi Baskın), sosyopat kızını canlandırdım. Filmin içinde kendisini çok farklı karakterlerde tanıtıp, diğer karakterleri babası ile birlikte korkutan ve bundan zevk alan, zeki ama kendini yeri geldiğinde geri çekip, hem izleyen hem de oyun içinde onlarla oyun oynayan bir karakter.
Nasıl hazırlandınız bu filme?
Başta yönetmenimizle karakter üzerinde konuştuk tabii. Psikolog arkadaşlarımdan bu konuda destek aldım. Karakterin semptomlarını değerlendirdik beraber. Çok zevkliydi.. (gülüyor)
İleride ne tür filmlerde oynamak istersiniz?
Hikayenin ve karakterin ilham vermesi ve heyecanlandırması çok önemli sanırım tüm oyuncularda olduğu gibi. Ben özgün hikayeler ve belli bir karakteri olan yönetmenlerle çalışmak isterim hep. Okulda da farklı resim atolyelerimiz vardı. Murteza Fidan ile çalışmak, sonra başka atölyelerde başka hocalarla çalışmak, hepsi farklı vizyonlar katıyor sana. Biraz öyle bakıyorum sanırım. Bilmiyorum açıklayabildim mi? Çünkü beni ileriye götürmede onların çok büyük yeri olduğunu düşünüyorum.
Kamera önüyle tanışmanız nasıl oldu?
Bir reklam filmi ile tanıştım diyebilirim. O zaman audition vermiştim. Çok beğendiklerinde gerçekten çok mutlu olmuştum. Farklı bir yeteneğimin bir başka gözler tarafından ilk defa değerlendiriliyor olması başlı başına çok heyecan vericiydi bence. Akabinde Ümit Ünal’ın çektiği Çıplak Gerçek dizisine dahil olmuştum. O dizi de çok önemli bir deneyimdi benim için gerçekte de.
Peki oyunculuk eğitimi aldınız mı?
Akademik bir eğitim almadım, oyuncu koçum ile çalıştım. Belli bir yerden sonra sahnelerime beraber çalışıp, karakter yapılandırması yapıyorduk.
Dizi izlemiyor resim yapıyorum
Oyunculuğun yanında resim de yapıyorsunuz. İkisini bir arada götürmek zor oluyor mu?
Götürmekten daha ziyade götürememek zor oluyor sanırım bazen ama resim yapamadığım zamanlar, oyunculuğuma, işime ağırlık vermiş oluyorum ve bu beni bir şey kaybettirmiş gibi hissettirmiyor açıkçası, yine zevk alarak yaptığım ve kendimi geliştirdiğim başka bir işle meşgul oluyorum zaten.
İlham aldığınız oyuncular var mı?
İlham aldığım oyunlar var diyebilirim. Karakterler ve o karakterlerin bazı sahneleri. Altını çizersiniz. Aklınızda kalır. Duygu geçmiştir. Kedinizde görmek istediğiniz, belki de gördüğünüz bir yerdir orası. Bu size de olmuştur. Ve çok fazla var... Size bir türk ismi vereyim örnek olarak; Çağan Irmak’ın Unutursam Fısılda filmindeki Ayperi karakterini canlandıran Hümeyra. Kız kardeşi ile döndükten sonraki bir tartışmalarındaki o duygusu, oyunu, bilemiyorum. Bana çok geçmişti.
Kariyerinizde hangi yönde yürümek istiyorsunuz?
Sadece özgün işlerle ve özgün insanlarla çalışmak sanırım. Her ne yaparsam yapayım, bunu istiyorum. Oyunculuk alanında ilerlemekse şu anki seçtiğim yol diyebilirim.
Şu sıralar takip ettiğiniz diziler hangileri? Bu dizide keşke ben de olsaydım dediğiniz oluyor mu?
Beş aydır dizi izlemiyorum (gülüyor). Herkes üçer beşer dizi izliyor ama ben boş vakitlerimde resim ve müzik yapmayı tercih ettim. Onun dışında zaten setteydim. O yüzden biraz geri kaldım sanırım..
Sizce sosyal medya sizce bir gereklilik mi?
Şu an ki sistemde, kitlelere ulaşabilmek adına çok güçlü bir yol. Bu güç bir gereklilik doğuruyor diyebiliriz.
Sevdiğim şeylerden vazgeçmem
Stresli zamanlarınızda kendinizi nasıl rahatlatırsınız?
Yalnız kalarak.
Aşk hayatınızda nerede duruyor? Aşk için neleri feda edebilirsiniz?
Güzel bir yerinde duruyor sanırım. Benim için olması zor ama yaşaması çok güzel olurdu... O aşkın bana ne kattığına bağlı. Vazgeçtiğim şeyin yerine koyduğum şey beni öyle yükseltir, ilham verir ve geliştirir ki, ancak o halde vazgeçebilirim. Sevdiğim şeylerden kolay kolay vazgeçmem. Zamanımı şefkatimi sevgimi sonuna kadar vermek ve yaşamak harika bir şey benim için. Ama hayatımda sahip olduğum beni ben yapan şeylerden vazgeçmem.
10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Geleceğe yönelik hedefleriniz neler?
Ben radikal değişiklikler yapabilen bir yapıdayım. Planlarım var tabii ama ne yapacağım belli olmaz bunu da biliyorum. 10 yıl sonra tabii ki kendimi, farkındalığımı daha da yükseltmiş, daha da insani, belki anne olmuş, yaptığı şeylerde kendini daha da eğitmiş, geliştirmiş ve üretmiş görmek istiyorum. Umarım bunu yapabilirim.