'Sanata sahip olunmaz o size sahip olur, aşk gibi!'
.
Koleksiyoneri başkalarından ayıran en temel özellik; aklına koyduğu, gönlünü kaptırdığı esere dayanılmaz sahip olma arzusudur. O eser onun olmalıdır, sahip olana kadar rahat edemez, bir başkasının sahip olma düşüncesine dayanamaz... İsteği konusunda vahşidir, iddialıdır, hırslıdır. Sahip olduktan sonra, “Şimdi sırada ne var?” diyebilecek kadar bu işin sevdalısıdır..” diye söze başlıyor Maya Portakal...
Türkiye’de sanat piyasası son 10 yılda 20 kat büyüdü. 2001’de 5 milyon dolar olan sanat piyasası 2010’a 105 milyon dolara ulaştı. Son iki yılda ise 300 milyon dolara yaklaştığı tahmin ediliyor...
Üç kuşaktır Türkiye’nin sanat ve kültür yaşamına katkıda bulunan Portakal ailesinin son temsilcisi olan Maya Portakal, bayrağı duayen babası Raffi Portakal’dan alan, genç, dinamik bir isim...
Kendisiyle ailenin Nişantaşı’ndaki Portakal Sanat ve Kültür Evi’nde buluştuk. Muhteşem tabloların ışıltısı altında Maya Portakal ile söyleşimizi gerçekleştirdik. 4 yıl Paris’te Sanat Tarihi eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye dönen Maya Portakal, doğduğu andan itibaren sanatla içiçe yaşayan biri... Kahvesinden bir yudum alarak devam ediyor:
“Kozmetiğin kraliçesi Estee Lauder’in oğlu Ronald S. Lauder
3.3 milyar dolarlık servetin sahibi. Ronald Lauder, 135 milyon dolara Gustav Klimt’i aldığında (2006 yılıydı ve bu, o güne kadar bir sanat eserine ödenmiş en yüksek fiyattı) bir gazetecinin sorusuna şöyle cevap verir: ‘Dün gece heyecanımdan uyuyamadım, şimdi 20’nci yüzyılın en önemli portrelerinden biri Adele’e sahibim, bu bizim Mona Lisa’mız, ama işim bitmedi, sırada ne var diye düşünüyorum.’ Tanıdığım en kuvvetli karakterlerden biri Ronald Lauder... Alabileceğinin en iyisini almaya odaklanmıştır. Hedefi nettir, o hedefe ulaşmak için ne gerekiyorsa hatta belki gerekenden fazlasını yapar..”
Maya Portakal, yükselen değer koleksiyonerliğin, doğal dürtüsünü işte bu sözlerle anlatıyor. “Bir koleksiyoner okur, konunun üstadlarına danışır, tekrar okur.. Araştırmacıdır, biraz paranoyaktır ve hatta biraz kıskanç... Başka koleksiyonları merak eder, kendinden iyilerle ve kimi zaman kendisiyle rekabet içindedir. Üç kelimeyle özetlemem gerekirse; koleksiyonerlik tutkudur, bağımlılıktır, farklılıktır” diyor.
“Sanatçının en iyi eserine konsantre olun!”
“Peki nasıl bir yol izlemeli? koleksiyonculuğa başlarken” diye soruyorum... Maya Portakal, aynı kişi üzerinden anlatımını sürdürüyor:
“Laudeer’in elinde; Vasily Kandinsky (1866-1944), Constantin Brancusi (1876-1957), Pablo Picasso (1881-1973)’ya ait meşhur eserler mevcut. Bu eserlerin yanı sıra, tamamen bambaşka bir dönem olan Ortaçağ’a ait objeler de koleksiyonun önemli bir parçası... Lauder koleksiyonunu geliştirirken sanatçıların en iyi parçalarına sahip olma kriterine sadık kalıyor. Gençlik yıllarında geliştirdiği bir method bu... 17 yaşında Moma’nın (Museum of Modern Art, NewYork) odalarını gezerken, her odadaki en iyi esere konsantre olma tekniği... Lauder’in yolu her sanatçının en iyi parçasına, parçalarına sahip olabilmek, koleksiyon oluştururken, yaratırken bu izlenebilecek en iddialı yol.”
“Bir ya da birkaç döneme sadık kalın”
Başka ne tür önerileriniz olabilir meraklısına?
Elbette izlenecek birkaç yol var; bir döneme veya birkaç döneme sadık kalmak bu yollardan başlıcası. Eserlerin birbiriyle olan ilişkisi en önemli kriter bu noktada.
Eserler aralarında konuşuyorsa, bu iş oluyor demektir. Koleksiyoneri doğru tanımlayabiliyorsa koleksiyon konuşuyor demektir... Hepsinin temelinde ise sanata olan hakiki sevgi ve beğeni yatıyor.
Zevk değişir, daha doğrusu gelişir ve geliştikçe koleksiyon yaşar. Koleksiyon hedef aldığı dönem veya dönemlerin iyi örneklerini barındırarak, onlara ev sahipliği yaparak ve daha iyisiyle karşılaştıkça onları ekleyebilmekle sınıftan geçiyor.
“Çağdaş sanatçılarımıza yurt dışında ilgi artıyor”
Gelelim en çok merak edilen sorulara.... Çağdaş Türk resmi dünyada nerede duruyor?
Dünyada bir konum edinmeye başladı. İnşallah bu şekilde devam edecek. Burada çok önemli olan Türkler dışında, Türk çağdaş sanatçılarının yabancıların koleksiyonlarına da girmesi gerekliliği. Ancak o zaman Türk çağdaş sanatçıları dünya sanat piyasasında daha da emin bir yer kazanacaktır. Bu önemli bir ayar. Dünya müzayede evlerinde sanatçılarımıza yer verilmeye başlandı. Bu çok pozitif bir başlangıç ama önemli olan bunun uzun soluklu olması, devam edebilmesi ve sürekliliği... Yurt dışında eserlerini sergileyen sanatçıların başında Taner Ceylan, Kutluğ Ataman, Sarkis geliyor. Bu sanatçılarımız dünyada kendilerinden bahsettiren önemli galerilerde, önemli sergilerde yer alan, yabancı koleksiyonerlerin de ilgi duyduğu isimler...
“Bir eser sanatçının tipik özelliklerini taşımalı”
Bir koleksiyonda aynı sanatçıdan kaç eser olmalı?
Böyle bir kural yok. Bu tür kuralların dışında davranma taraftarıyım. Önemli olan sanatçının iyi eserine sahip olabilmek. Her sanatçının, her dönemin iyi örnekleri yer almalı.
Sanatçıyı iyi yansıtan, tipik örnekleri olmalı. Uzaktan göründüğünde “Evet bu Mehmet Güleryüz” dedirtmeli. Öyle sanatçılar saptanmalı ki bu sanatçılar çeşitli müzelerin permanent kısmında yer almış olsun, retrospektifleri önemli müzelerde galerilerde yapılmış olsun. İyi galeriler tarafından temsil edilsinler.
Literatürde yer edinmiş olmalılar. Sadece eserin piyasa değerine bakarak bir koleksiyon oluşturmak sağlıklı ve doğru olmaz.
Bugün 100 bin liraya alınan bir eser değer kaybedebilir mi?
Yanlış bir zamanda yanlış bir eser aldıysanız tabii ki değer kaybeder. Ama bunun tam aksi olarak da doğru zamanda, doğru yerden doğru eseri almak muazzam avantajlar sağlıyor, oyuna 5-0 önde başlıyorsunuz. Burada asıl önemli olan; sizin almayı seçtiğiniz esere, galeri veya müzayede şirketince verilen fiyatın hakkaniyeti, danıştığınız kişinin doğruluğu... Bunların hepsinin doğru bir şekilde yan yana gelmesi. Dünyada da bu şekilde yol alınıyor.
“Yerli yabancı sanatçı ayrımı yapmayın”
Koleksiyon oluştururken yerli mi yoksa yabancı sanatçıları mı tercih etmek doğru olur?
Sadece Türk ya da yabancı gibi sınıflandırmalar yapmak doğru değil. Bir koleksiyonun zengin ve kuvvetli olabilmesi için belli bir dönemi veya birkaç dönemi anlatabilmesi lazım. Birkaç dönemi anlatıyorsa o koleksiyonun zenginliğini gösterir. Asıl önemlisi seçilen eserlerin doğruluğu. Bu doğruluğu da şöyle tayin edebiliriz, doğru insanlara danışarak doğru insanları seçerek. Çünkü her ismi duyulan sanatçı, doğrudur diye bir kural yok.
“Sanat eserleri bir güç göstergesi oldu”
En çok hangi sanat eserlerine yatırım yapılıyor?
Günümüzde elbette tablo başta olmak üzere birçok sanat eserine yatırım yapılıyor. Tabloyu heykeller hatta dev boyutta heykeller enstalasyonlar takip ediyor. Tabii ki bunların hepsi doğru seçildiğinde harika yatırım araçları haline geliyor. Sanat eserleri duygusal olarak da sizi tatmin ediyor, duvarda onu izleyeleyebiliyorsunuz, sevdiklerinizle yakınlarınızla paylaşabiliyorsunuz. Aynı zamanda bir güç gösterisi, ofisinize asabiliyorsunuz, yurt dışından gelen misafirlerinizi, yabancı ortaklarınızı etkileyebiliyorsunuz. Sanat eserleri doğru seçildikleri takdirde birçok alanda sembol haline geldi.
Eserler için özel bir koruma gerekiyor mu?
Kesinlikle, sigortadan tutun, gün ışığını nasıl aldığına, üzerindeki ışığın nasıl yansıdığına kadar birçok detay var... Onlara hak ettikleri değeri vermek gerekiyor ki onlar da dönüp bize iyi baksın.
“İstanbul bir sanat mıknatısı haline geldi”
Contemporary İstanbul’u nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tüm sanat dünyası İstanbul’a akın ediyor, akın etmeye de devam edecek. Bu sene Contemporary’in; Marlborough Gallery gibi çok önemli bir markayı Türkiye’ye getirerek muazzam bir iş yaptığına inanıyorum. Bu birçok gelecek işin göstergesi ve sinyalini bize veriyor. Tüm bu işlerde devamlılık ve süreklilik çok önemli. Her geçen sene üzerine 5 tuğla daha koyarak ilerleyeceklerine eminim.
Türkiye genç kuşağın sanata ilgisi arttı mı?
Elbette arttı hem de çok. Müzelere gittiğimizde gördüğümüz kalabalık buna iyi bir örnek. Gençler sergileri takip ediyor, katalog satın alıyor ve üzerinde tartışıyorlar. İstanbul adeta bir sanat mıknatısı haline geldi. Tüm dünya gözlerini çevirmiş İstanbul’u izliyor, izlemekle de kalmıyor kendisine burada bir konum arıyor.
Dünyanın en büyük iki koleksiyonerinin kıyasıya rekabeti
Maya Portakal, dünyanın en büyü iki koleksiyoneri arasındaki rekabeti ise şöyle anlatıyor: ‘İş ve sanat dünyasında bir dev, 13 milyar dolarlık servetin sahibi, Gucci, Aleaxander McQueen, Yves Saint Laurent gibi markaları bünyesinde barındıran PPR’nin büyük hissedarı, Christie’s müzayede şirketinin sahiplerinden Francois Pinault. 1.4 milyar dolar değerinde sanat koleksiyonun sahibi. Pablo Picasso, Piet Mondrian gibi sanatçıların önemli eserlerine haiz. Aynı zamanda günümüzün en değerli kabul edilen sanatçılarını topluyor. Damien Hirst, Jeff Koons, Takashi Murakami, Cindy Sherman 2000 parçalık koleksiyonundan sadece birkaç isim. Eserlerini sergileyebilmek içinse 2 müze kurdu, Venedik’te ‘The Palazzo Grassi’ ve ‘Punta della Dogana.’ Sanatı ve iş dünyasını birbirinde tamamen ayırıyor Pinault. “İş dünyasında katı ve kalpsiz olabilirsiniz ama sanat duygudur” diyor. Sanatın insanlığı birleştirdiğine inanıyor. ‘Sanata sahip olunmaz, sanat size sahip olur, aşk gibi’ diyor. İlk planı Fransa çağdaş sanat müzesi kurmaktı bu süreçte Fransızların ağır eleştirilerine hedef olmuştu, koleksiyonunda çağdaş Fransız sanatçı bulundurmamakla suçlanmıştı. Cevabı ise netti, ‘Sadece Fransızlar diye, onları toplamak zorunda değilim...’
Peki kiminle rekabet ediyor?
LVMH’in sahibi (Moet Hennessy-Louis Vuitton, kısa bir zaman önce Bvlgari), 41 milyar dolar serveti olan, 2003’e kadar Phillips de Pury&Company’nin sahibi ‘luxury world’un ve sanat dünyasının duayeni Bernard Arnault... En az iş dünyasında isminden söz ettirdiği kadar sanat dünyasında da kendisine şapka çıkarılıyor. O da koleksiyonuyla gündemde, dünyanın gözü önünde hem de.. Bu iki dev arasındaki yarış, müze kurma isteklerine dayanıyor. Koleksiyonunda 20’nci yüzyılın klasikleri Pablo Picasso, Andy Warhol, Yves Klein lardan başlayan bir şölen var, yine ucu Jeff Koons, Pierre Hgyle’ye uzananÖ Her iki isim de, yukarıda anlattığım Estee Lauder’in varisi gibi kendi işlerinde dünya çapındayken; sanata ve sanata adamlığına soyundular. Dünyaya örnek teşkil ediyorlar.