New York'tan roman bildirdi
New York'ta yaşayan Aslı. E. Perker'in ilk romanı "Başkalarının Kokusu" Çınar Yayınları'ndan çıktı. Perker'in kitabında sekiz ayrı karakterin hayatları bir yüzyıl içinde tuhaf bir şekilde birbirine değiyor
Aslı E. Perker, üç buçuk yıldır New York'ta yaşayan bir Türk kızı. Türkiye'nin önde gelen gazete ve dergilerinde yıllarca muhabirlik yaptıktan sonra, tası tarağı toplayıp kocasıyla Amerika'ya göç ediyor. Bir süre New York'tan gazetemizin pazar ekine yazan Perker yeni bir hayat, zorlu bir tutunma mücadelesi, son derece yorucu işler, özlemler, parasızlıklar derken hiç umulmadık bir şekilde bir roman çıkageliyor karşımıza: "Başkalarının Kokusu".
Kitap iç içe geçmiş 8 hikâyeden oluşuyor. Bir hikâyede yan karakter olan ötekisinde esas karakter oluyor, bir hikâyede eksik kalan, öbüründe tamamlanıyor. Son derece sıradan insanlar olan karakterlerin hepsi eninde sonunda birbirlerine değiyor.
* Neden sıradan insanlar?
Bilhassa Türk filmlerinde ve romanlarında sürekli fahişeler, uyuşturucu müptelaları, mafya babaları, acık geyler, en diptekiler veya en yukardakiler var; anlamakta güçlük çekiyorum. Onlar olmasın demiyorum ama niye her edebi yapıtın altından onlar çıksın? Başka hiçbir şey mi yok değerli? Sıradan insanların da bir hayatı var. Onların da meseleleri, takıntıları ve acayip hikâyeleri olabiliyor.
* Tüm karakterlerde bir başarısızlık, ait olamama teması, başka bir dünyaya gitme arzusu var. Nedir bu konunun cazibesi?
Çevremde hep bunu gördüğüm ve duyduğum için olabilir mi acaba? Hikâye hareket halinde başlasın istedim. Giden trene orta bir duraktan binip gidelim istedim. Karakterlerin değişimini biz görmüyoruz. Değişimin sonunda onları yakalıyoruz. Hepsinde böyle bir değişim hali olsun, hepsi bir kırılma noktası yaşasın istedim.
* Siz de başka bir dünyaya gittiniz, sizin de bir aidiyet meseleniz var. Kahramanlarınızla aranızda böyle bir bağ var mı?
Benim için insanlar ikiye ayrılıyor. Yer değiştirebilenler ve yer değiştirmek isteyip değiştiremeyenler. Her zaman yer değiştirebilenler hoşuma gider. Risk almak, tercih değiştirmek, sevdiğin bir şey için harekete geçmiş olmak önemli benim için. Benim ilgi alanıma yer değiştirmek isteyenler ve yer değiştirenler giriyor. Ben hem değiştirmek isteyenler hem de yer değiştirenler grubuna giriyorum. Bu yüzden karakterlerim ve benim aramda bu anlamda mutlaka bir bağ vardır.
* Yer değiştirmek ne anlama geliyor?
Sadece fiziksel bir şey değil. Tamamen beyinde de olabilir. Bir yerden bir yere gitmek değil. Kendi içinde bir yolculuk da olabilir. İki yıl önce daha sakin olmaya karar verdim ve iki yıldır bunun üzerinde çalışıyorum; bu da benim için yer değiştirmek anlamına geliyor.
* Karakterlerin hepsini birinci tekil şahıs yazmışsınız. Bunların dördü erkek. Erkek olmakta zorlanmadınız mı?
Erkek olmaktan büyük bir zevk aldım diyebilirim. Yazarken erkek gibi el kol hareketleri yaparak yazdım. Kendi kendime konuştum. Daha önce her zaman dikkatle dinlediğim erkek erkeğe sohbetleri tekrar canlandırdım kafamda. Pek ihtimal verilmez ama bir kadın da mafya ve mahalle dünyası kurabiliyor pekala.
* Neden 'başkalarının kokusu'?
Herkes başkadır ötekinden ama üstümüze başkalarının kokusu siner. Sen benden çok başka birisin ama beni kendine ve bir yere bağlayabilirsin. Çok yakınımdayken benim üstüme senin kokun siner. Hepimizin üstünde başkalarının kokusu, yani etkisi vardır.
Kek kurabiye arası kitap
* Nasıl koşullarda yazdınız kitabınızı?
Açıkçası öyle kolay koşullarda yazmadım. Bir kafede çalışıyordum ve öğlen 14.00'te evden çıkıp sabaha karşı 03.45'te dönüyordum eve. Bütün gün ve gece ayakta, binlerce insana binlerce kahve, kek, kurabiye satıyordum. Fakat yazma kararı aldıktan sonra -ki bir "bilgisayar edindim, yazmaya başladım" da diyebilirim- kendimi bile şaşırtan bir disiplinim oldu. Gece eve giriyor ve tam dörtte uyuyordum. Sabah dokuzda kalkıyor, kahvaltımı bile etmeden bilgisayarın karşısına oturuyordum. Öğlen ikiye kadar hiç kalkmadan yazıyor ve ikide işe gidiyordum. Tam 8 ay. Üstelik küçücük bir odada oluyor bunlar!
* Yoğunluk avantaj mıydı?
Yazmaya başladıktan sonra çalıştığım için sinir olmaya başladım. Sürekli yazmak istiyordum çünkü, hevesim kaçacak diye korkuyordum. Fakat bir yandan da çalışırken düşünme fırsatım oluyordu. Kasanın arkasında durduğum sıralarda kendi kendime güldüğüm çok olmuştur. Kahramanlarımı düşünüyor, aklıma gelenleri bir kenara not ediyordum. Sonra şunu fark ettim. Anlayamadığım derece mutluydum. Şimdi mesela kitabım çıktı, öyle çılgın gibi mutlu değilim. Yazarken mutluydum ben. Öyle sıkıntı yaşayanlardan değilim. Çok eğleniyordum. Her sabah büyük bir heyecanla kalkıyordum. Kendi dünyamı kurmuştum ve yarattığım karakterler arkadaşlarım olmuştu. Onlarla buluşmaya gider gibi geçiyordum ekran başına.