Minyon olmak çok işime geliyor...
"Kısa boylu kadınlar daha seksi"
Küçük Kadınlar dizisinin Armağan’ı (Armi) Hande Soral, minyon ve kısa boylu olmaktan gayet memnun; çok avantajlıyım diyor ve ekliyor; “İstenirse kıyafet ve makyaj yardımıyla çok seksi bir kadın da olabilirim. Zaten seksi kadınların hepsi kısa boylu. Bir laf vardır ya; bodur tavuk her dem piliçtir diye, o laf çok doğru...”
Soral, kaderin bir cilvesi olarak, gerçek hayatta da dizideki gibi kardeşleriyle beraber yaşıyor.
* Nasıl bir yaz tatili yaptınız?
Diziden dolayı iki aylık bir boşluğumuz vardı. Ben de Kaş’a gittim. Önce eğitim alıp, dalgıçlık öğrendim sonra da bol bol sualtı fotoğrafı çektim. Yaklaşık 4 yıldır fotoğraf çekme hobim var.
* Tekrar setlere dönmek nasıl, ne yoğunlukta çalışıyorsunuz?
20 gündür inanılmaz çalışıyoruz ama bundan sonra haftada 5 gün çalışacağız. Tek başrol oyuncusu olmadığım için şanslıyım, o zaman kendime hiç vakit ayıramazdım.
* 23 yaşındasınız. Hâlâ küçük kadın olarak mı görüyorsunuz peki kendinizi?
Kadın kelimesinin anlamı çok büyük. Başındaki küçük sıfatı hiçbir şey değiştirmiyor. 50 yaşında da küçük kadın olunabilir. Çünkü çocukluklarını yaşamadan kadın olanlar için geçerli bir tanım bu. Armağan da bir küçük kadın tabii ki.
* Peki Hande Soral?
Hayır. Ben çocukluğumu da, gençliğimi de çok güzel yaşadım.
* Çok minyon bir tipiniz var. Bu avantaj mı, dezavantaj mı?
Tabii ki avantaj. Makyajla her şeyi yapmak mümkün çünkü. İstenirse kıyafet ve makyaj yardımıyla bambaşka biri de olabilirim. Bir laf vardır ya; bodur tavuk her dem piliçtir diye, o laf çok doğru.
* O halde istediğinizde çok seksi bir kadını da canlandırabilir misiniz?
Elbette, benim beğendiğim seksi kadınların hepsinin boyu kısa zaten. Arada bir fark olduğunu düşünmüyorum; topuklu giydiğiniz zaman minyonluk kalmıyor ki. Minyon olmak çok işime geliyor açıkçası.
Beni Özgü Namal’a benzetenler oluyor
* Yıllardır küçük bir kızı canlandıran bir oyuncu olarak olgun bir kadını oynayacağınız çok ters köşe bir rol ister misiniz?
Hep 17 yaşında bir genç kızı canlandırmak istemem tabii ki; farklı şeyler oynamak isterim.
* Şahsen ben sizi Özgü Namal’la çok benzettim; duru bir güzellik, minyonluk... Sizi benzetiyorlar mı?
Evet, birkaç kişiden duydum bunu. Yüz olarak değil ama “Sen de onun gibi ufak tefeksin” diyenler oldu.
* Dizinin üçüncü yılı olduğunu düşünürsek, devamlı aynı rolü canlandırmak sıkıcı değil mi?
Uzun süreli işlerde hikaye önemli; sarpa sarmadığı sürece gidebildiği yere kadar gider. Şu anda da öyle, Armağan, Cansu, Bilge hepsi gerçekten yaşayan insanlar gibi oldular. Bu anlamda işin uzun süreli olması daha da inandırıcı oluyor. Çünkü etrafta insanlarla karşılaştığımızda bizi çocukları gibi gördüklerini fark ediyoruz. Kişisel anlamda bakarsak, değişik bir şeyler de bulunmak yeni bir kan katar tabii ki insana ama biz bu sezona çok farklı bir hikayeyle başlıyoruz. “Küçük kadınlar büyüseydi ne olurdu” sorusuna yanıt arıyoruz. Sanki yeni bir diziye başlıyor gibiyiz.
* Siz de Armağan olarak yeni bir aşka yelken açıyorsunuz ve Kıvanç Kasabalı ile sevgili oluyorsunuz değil mi?
Evet, basın toplantısında tanıştık. “Merhaba, siz sevgilisiniz” dediler; biz de “Memnun olduk” dedik ve iki dakika sonra bir röportaj için beraber fotoğraflarımız çekildi.
* Belki ileride karı-koca rolleri de olacak ve aynı yatağa girilecek. Var mı sınırlarınız?
Benim için inandırıcılığı varsa, mutlaka o sahnenin olması gerekiyorsa evet. Ama ticari kaygılarla yapılıyorsa o işin içinde olmam. “Kullanılıyor olmak” fikri hoş olmuyor.
* Ekranda kendinizi mi yoksa diziyi mi izliyorsunuz?
Kendimi izlemeye başladığımda çok sıkılıyorum çünkü utanıyorum. Fakat kaptırıp diziyi izliyorsam, ben de ağlıyorum.
* Sokakta yürürken size nasıl sesleniyorlar?
Daha samimi olsun diye Armi diyorlar. İnsanlarının kızı gibi olduk artık ne de olsa.
* Neler değişti bu sürede?
Tanınıyorum, tek değişen bu. Ancak beni değil, Armağan’ı tanıyorlar. Şu an dizi bitse ve ben 2 yıl iş yapmasam unutulurum. Şöhret bir illüzyon yani sahte.
Sinirlenince evde kendi kendime konuşuyorum
* Armi’den etkilendiğiniz noktalar oldu mu?
Yok, kayıtla başlayıp stopla biter işim; tersi yani rolden çıkamamak falan hastalıklı bir durum zaten. Sadece şöyle bir şey oldu; ben hiç kendi kendime konuşmazmışım bunu fark ettim. Ancak Armağan için öyle değil, senaryoda çok fazla kendi kendine konuştuğu sahne var. Ben de artık sinirlendiğim zamanlarda kendi kendime konuşuyorum, çok rahatlatıcı bir şeymiş. Hatta volta atıyorum evde. Sadece ağlardım, onu da şimdi sette fazlasıyla yapıyorum.
* Gerçekten de o kadar acı çekiyor ki küçük kadınlar, “Yeter artık mutlu olsun şu kızlar” demiyor musunuz hiç?
“Yok artık” durumları oluyor elbette. İzleyicilerden de “Kızlar artık mutlu olsunlar lütfen” lafını o kadar çok duyuyoruz ki. Ama mutlu olurlarsa olmaz ki; mutlu küçük kadınlar kulağa pek cazip gelmiyor. Biraz savaşmaları lazım, daha büyüyecekler...
* Erkek hayranlarla aranız nasıl?
Bir terbiyesizlikle karşılaşmadım hiç. En fazla, heyecanlanan genç arkadaşlar oluyor.
Gösterilen sevgi gelip geçici, farkındayım
* Bilgi Üniversitesi psikoloji mezunu bir oyuncu olduğunuz için soruyorum; şöhret durumu “bağımlılık” yaratabilir mi?
Yaratabilir, insanoğlu buna çok müsait. Düşünsenize sürekli sevilmek, beğenilmek istememiz doğduğumuz anda anne babaya karşı başlıyor. Devamında bu kadar büyük bir kitle tarafından sevilmek de bağımlılık yaratabiliyor. Ancak gösterilen sevgi gelip, geçici ve ben bunun farkındayım. Burada dengeyi kurmak önemli. Tamamen çocukluktaki doymamışlıkla ilgili bir durum. Ben o kadar mutlu bir ailede yetiştim, o kadar çok sevildim ki sevgiye hiç aç değilim.
* İleride oyunculuğu bırakıp psikolog olarak çalışabilir misiniz?
Önce master yapacağım ama şimdilik bir psikiyatristin yanında asistanlığa başladım. Daha sonra oyuncu psikoloğu olarak da çalışabilirim. Böyle bir açık var. Ancak bunun için önce tecrübe kazanmam lazım.
* Gerçek hayatta Bensu ve Bedirhan isimli ikiz kardeşleriniz var değil mi? Onlara dizideki rolünüzden etkilenip daha fazla ablalık yapıyor musunuz?
Çaktırmadan evet. Sonuçta, onlar hep benim kardeşim olacak, büyüdüklerini kabul edemiyorum. Biz Bursalıyız ve ben okul nedeniyle İstanbul’da yalnız yaşıyordum. Şimdi kardeşlerim de İstanbul’a yanıma geldiler. Abla kardeşten ziyade, daha çok ev arkadaşı gibiyiz. Aslında dizideki kardeşlerime karşı daha fazla korumacıyım, onlara daha çok ablalık yapıyorum. “Aman düşersiniz, dikkat üşürsünüz” deyip duruyorum durmadan.
* Dizide de gerçekte de kardeşlerinizle yaşıyorsunuz yani?
Evet, çok komik. Ev ararken emlakçılar, “Abla sen parayı ödemezsin, fakirsiniz siz” diye dalga geçiyorlardı.