Minimalist değilsin dediler, yüz vermediler..
Hani nerede o minimalistler? Hani nerede Feng Shuiciler? Ev kadınlarının fikrine gire gire evlerde huzur bırakmayan dekoratörler ne diyorsa zaman iki yıl içinde tersini doğruluyor.. Olan aile reislerin bütçesine oluyor.. Arada tek kazançlı çıkan ise eskici milleti..
Bana göre en akla ziyan uzmanlar, dekoratörlerin arasından çıkıyor.. Başıma gelenler yüzünden onlara karşı hep tetikte dururum.. "Şunu şöyle yap.." dediklerinde inatlaşır, sağ ayağımla teke gibi yeri eşelerim.. Dersimi taaa "Minimalizm.." olayı çıktığında almışım..
"Minimalizm.." lafını ilk duyduğumda ne mânâya geldiğini de bilmiyordum, dekorasyon için kullanıldığını da.. O zaman çalıştığım gazetenin iki üç dekorasyon dergisi birden vardı.. O derginin de çok bilmiş kızları.. Giderler, saray yavrusu gibi evlerin içinde fotoğraf çektirirler.. Parasını koyacak yer bulamayanların evlerini örnek gösterip, Kelebek Mobilya'dan taksitle mal almayı hayal edenlere akıllar verirlerdi..
Verilen her iki akıldan birinin içinde de "Minimalizm.." sözcüğü geçerdi.. İşte o kızlardan sorup öğrenmiştim minimalizmin ne olduğunu.. Japonlar'ın ev halinden esinlenmiş bir deyim.. Bir evi mümkün olduğu kadar az eşya ile döşemenin adı "Minimalist tarz.." oluyormuş.. Diyelim bir salonunuz var.. Üçlü bir koltuk, yanında tekli bir koltuk.. Ortaya bir sehpa.. Bir de televizyon, salon tamam..
Eğer "aşırı minimalistsen" televizyon ile sehpayı da kaldırırsın.. Ancak bu durumda evine gelen biri, kendisinden evvel haciz memurlarının uğradığını düşünebileceğinden salonun girişine "Bu ev minimalist tarzda döşenmiştir.." şeklinde bir tabela asmakta yarar var..
Kadına tuzak
"Minimalizm.." moda ya.. Bu dergiler vatandaşa "Fazla eşyalarınızı atın.." akılları vere vere evlerde eşya bırakmadılar.. Bu rüzgâr estiğinde 1990'lı yılların sonuydu.. Dergici kızların aklına uyan ev kadınları sayesinde Türkiye'de ne kadar eskici varsa bayram yaptı.. Kocaman kocaman kanepeler, güzelim ceviz büfeler "İki leğen, bir plastik kova.." karşılığında el değiştirdi.. Niye satmıyorlardı, demeyin.. Para veren yoktu ki satsınlar.. Bizde yalan yok.. Ben de uydum bu akıllara.. Taze bekârım.. Evde tekli bir yatak var..
Salonda bir televizyon bir de iki parça koltuk.. Sadece moda diye değil, biraz da cimrilikten "Minimalizm.." olayının gözünü çıkarmışım.. İzmir'den annem gelmişti.. Bir sağlık problemi vardı o yüzden.. Evin minimalist halini görünce iki gün ağlayıp durdu.. Yemin billah ediyorum.. "Ana vallahi eşyayı parasızlıktan satmadım.. Yeni dekorasyon tarzı bu.. Oğlun artık minimalist oldu.." diyorum, inanmıyor..
Haklı.. Onların kültüründe ev dediğin illa ki üç oda salon olacak.. Salonda en az altı kişilik yemek takımı ile bir oturma grubu bulunacak.. Bir de büfe kondurulacak ki tarihi eser kapsamına girebileceği sanılan ne kadar ıvır zıvır varsa orada sergilensin.. Yerde halı serili değilse, hele hele o halı Bünyan veya Hereke değilse yak gitsin o evi..
Üstelik evin salonu bu şekilde döşendikten sonra kapısı sık sık kapatılacak k misafir geldiğinde herşeyi yeni, yerli yerinde ve temiz bulsun.. Anamızı ikna edemeyişimiz, İzmir'e gözü yaşlı gönderişimizin sebebi hep bu minimalistlikti..
Aldatılmışız..
Memleketin ahalisi, özellikle evlerini "en iyi şekilde döşeme" derdinde olan kadınlar "Minimalizm.." olayını benimsemişlerdi k dekorasyon dergilerinin cadıları yeni bir tebligat yaptılar.. "Ey kadınlar.. Biz size minimalizm iyidir diyorduk ama ne yazık ki modası geçti.. Siz yine salonlarınızı tıka basa doldurup, büfelerinize incik boncuk tıkın.." dediler..
Tam böyle demediler de der gibi yaptılar.. Yeni modaya göre fazla eşya göz çıkarmıyordu lakin bunların birbirleri ile uyum içinde olması şarttı. Yalnız bir şartla! Sözünü ettiğim uyum renk veya desende aranmayacaktı.. Uyumun miktarını evdek eşyaların birbirleri ile ahenginden doğan pozitif elektrik belirleyecekti.. Bu yeni ev döşeme tarzının adı da "Feng Shui" idi.. Bu akımı memleketimize taşıyan dekoratörlerin iddiasına göre evlerin uğurlu köşesi, bereketli köşesi, yaz köşesi, kış köşesi, karşı duvarda Konya paşası vardı.. Her eşyanın da bir ruhu..
Eşyaların ruhu arasındaki ahengi bulmak "Feng Shui" tarzı ev döşemenin ilk şartıydı.. Mesela yatak odasında yatağın tam karşısına boy aynası koymama bir Feng Shui kuralı.. "Yatarken yorgan kayar da kıçını görüp korkarsın" kaygısından değil. Özel hayatınızın bereketini kaçıracağından.. Erkek ksmını mavi haplara muhtaç edeceğinden.. O sebepten ayna yatağın karşısına değil sol tarafına gelen yere konacak.. Feng Shui hazretlerinin keyfi olacak..
Biraz geciktik
Ben bu Feng Shui olayını her zamanki gibi gecikerek farkettim.. Çünkü birde Reiki meselesi çıkmıştı.. Eşyaların ruhu olduğunu keşfeden dergici kızlar, organların da ruhu olduğunu iddia ediyorlardı.. Özellikle de ellerin..
İddialarına göre insanın elleri vücuttan akp gidecek olan enerjinin dışa doğru bir çizgi halinde çıkmasını sağlayabilirdi.. Eğer ellerini iyi kullanmazsan o tek hat üzerinden gelen elektrik çizgisi, sank bir "Ören Bayan" çilesini karıştırmış gibi olurdu.. Herşey Arap saçına dönerdi.. Herşey ellerin hareketinde başlayıp, orada bitiyordu..
Ben de kafamı bu Reiki meselesine takmış, Reikici kızlara karşı "ideolojik mücadele" başlatmıştım.. "Eğer teziniz doğru olsaydı belediye her vatandaşa birer elektrik sayacı takardı.." diye direniyordum.. Böyle böyle debelenirken Feng Shui meselesini gözden kaçırmışız..
Bereket versin k Feng Shui hareketine karşı yeni bir "ideolojik mücadele" başlatmama gerek kalmadı.. Bir gün gazeteyi açtım.. Nal gibi bir haber.. Türkiyemiz'e Feng Shui akıllarını getiren dekoratör hanımın evi yanmış.. Artık Feng Shui öğretisini iyi belleyemedi de ondan mı, yoksa eşyaların saldığı enerjiyi kontrol eden ruhsal kanalları ters mi bağladı, orasını bilemiyorum..
Evini baştan aşağı Feng Shui tarzı döşemiş, o eşyalar da ona inat yanmış.. Bu haberden sonra Feng Shui tarikatı fazla mürid bulamadı.. Benim de onlarla uğraşmama gerek kalmadı.. Hanımları o yüzden uyarıyorum.. Bir iç mimardan veya dekoratörden akıl alırsanız on defa, yüz defa düşünün.. Ev modasına uymadınız diye varsın arkanızdan konuşsunlar.. Varsın "Eksik avradın kötüsü dizini dikip oturur.. İşin kolayını bilmez yüzünü yıkıp oturur.." diye konuşsunlar.. Sonunda kârlı çıkan siz olursunuz..