Mektuplardaki iddialar doğruysa vahim!
.
Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama başlamalıyım...
İkindi kahvaltısında Vakıf’ta doğumgünümü kutladık. Sonra odama ders çalışmak için çıktım. Şevket Ağabey [işçimiz] kapımı çalıp, Nuran Abla’nın [müdiremiz] beni çağırdığını söyledi. Aşağı indim. Nuran Abla’nın yanında Yasemin Abla [avukatımız] ve X [tutuklanan diğer çocuğumuz] de vardı. Bize gözaltına alındığımız söylendi. Çatalca’da jandarmada yaklaşık 50 saat kaldık. Sonra Adliye’de önce savcı, sonra da hakim ifademizi aldı. Çok heyecanlıydım. Hakim tutuklama kararı verdiğinde korktum ama siz [Ali Nesin] arayıp bizi yatıştırdınız. Bu 5 dakika güven verse de cezaevine girince o güven kayboldu.
Ümraniye sapığıyla koğuşta...
Cezaevine girer girmez, askerler çırılçıplak soyup tekme tokat dövdü. 10 dakika dayak yedim. Her yerime vurdular. Neye uğradığımı anlamadan bu sefer de bizi teslim alan gardiyanlardan dayak yedim. Vakıf’tan verilen 100 milyonumu alıp ‘karantina’ya attılar. Karantinada 70-80 kişi vardı. Bilgisayar hırsızı olduğumu söyledim. Korktum. Saat 2’ye kadar uyumadım. Yorgan, battaniye yoktu. Dört saat sonra kaldırdılar. Ekmek kasalarını taşıttılar, etrafı temizlettirdiler. Leş gibi bir kovada çorba getirdiler. Yiyemedim. Çalışırken gardiyanlar bizi dövüp gülüyordu. Öğle yemeğini de iğrenip yemedim. Akşam kendimi zorlayıp biraz pilav yedim. O gece de korkarak yattım. Ertesi gün Yasemin Abla geldi. Tanıdık bir yüz görünce çok sevindim. Konuşmamız bitince beni tecavüzcülerin koğuşuna attılar. O an öldüğümü hissettim. ‘Ümraniye sapığı’ da oradaydı. Bana yaklaştı ve kendisinin hangi suçlarla orada olduğunu söyledi. Umutsuzca beklerken geceyarısı bir gardiyan tahliye olduğumu söyledi. Anlamını bilmiyordum. Gardiyana ne demek diye sordum. “Çıkıyorsun” deyince yeniden doğmuş gibi oldum. Gece 1,30’da bıraktılar. Param yoktu. Üstüm başım çamurlu bir taksiye bindim. Taksici vakfı arayıp parasının ödenip ödenmeyeceğini sordu. Bir saat sonra Nesin Vakfı’na (evime) ayak bastım.
NOKTALAMA VE İMLA YANLIŞLARI MUTLAKA VARDIR!!! MÜMKÜNSE BİR DAHA YAZMAK İSTEMİYORUM.
8 Ocak Pazartesi saat 7’de gözaltına alındık. 10 Ocak Çarşamba günü saat 14,30’da Adliye’ye götürüldük. Savcı ifadelerimizi alıp mahkemeye sevk etti. Mahkeme cezaevine gönderdi. Saat 23,30 gibi önce Metris’e gidip [tutuklanan diger çocuğumuz] X’i bıraktık. Saat 1’de Bayrampaşa’ya geldik. Askerler dosyamı okuyunca “şerefsiz” dediler. Sonra cezaevinde adının Zeki olduğunu öğrendiğim gardiyan, “Suçun ne lan?” diye sordu. Konuştuğum adam, “Nesin Vakfı’ndaki olaylardan, hani televizyonlarda çıkmıştı ya...” dedi. Zeki gardiyan uzun süre dövdü. Bununla yetinmeyip plastik bir boru alıp elime ve bacaklarıma vurdu. Ardından falakayla yatırıp yine vurdu. Sonra karantina koğuşuna soktular. Orada 16-17 yaşlarında dört çocuk daha vardı. Suçumun hırsızlık olduğunu söyledim. Berbat bir yerdi. O gece beş kişi iki yatağa sığışarak bir iki saat uyuyabildik. Sabah gardiyan kapıya vurarak kaldırdı. “Uf... Ne biçim koku lan bu” deyip tekme tokat dövdü. Temizlik yaparken “Aziz’in torunları”, “sapık”, “şerefsizler” deyip dövdüler. Cezaevinde kaldığımı sürece sadece dört beş kaşık yemek yiyebildim. Hiç büyük tuvaletimi yapmadım. Ama bol bol su içtim.
Paramı bile vermediler...
Üçüncü gece gardiyan tahliye olacağımı söyledi. Tahliyenin anlamını bilmediğim için çok korktum. İlk girdiğim yere yaklaşınca gerçeği anladım. İnanılmaz sevindim. Gece saat 1’di. Yağmur yağıyordu. Verdiğim 100 milyonu sordum. “Yok şimdi para, pazartesi alırsın” dedi. Paramın olmadığını anlayınca 10 milyon verdi. Tramvay durağına götürdü. Merter’de inip annemin evine gittim. Vakfa ertesi gün gittim. Vakıfta herkes bana eskisi gibi davrandı...