Hileli yayın anlaşmalarında ben de vardım! (1)
Televole'nin yaratıcılarından biri o. Kanallar arası maç yayınlama savaşında da hep ön saflarda yer aldı. 30 yıldan fazla süredir futbol dünyasının içinde olan Sansal Büyüka, futbolun geldiği noktadan endişeli. Çünkü kapalı kapılar ardında dönenleri ve futbolun içyüzünü çok iyi biliyor...
Cağaloğlu'ndaki Milliyet gazetesinin kapısına vardığımda koşmaktan nefes nefeseydim. 1970'lerin başı. Çiçeği burnunda bir muhabirim. Geç kalmışım. Kapıdan girerken Namık Abi çıkıyordu. Namık Sevik, o zaman Abdi İpekçi'den sonra gazetenin en önemli ismiydi. Halime bakıp "Nereye koşuyorsun oğlum" diye sordu. "Boşuna yorma kendini... Sen gelsen de Milliyet çıkar, gelmesen de" dedi ve bıyık altından gülüp gitti. O günlerde Şansal Büyüka da benim gibi Milliyet'in koridorlarını aşındırmaya başlamıştı. Show TV'deki odasında otururken, "Namık Abi'nin yanına geldiğimde sıfır kilometreydim. Türk spor yazarlarının gelmiş geçmiş en önemli ismiydi" diye anlatmaya başladı Büyüka. "Amcamın Kızıltoprak'ta lokantası var. Namık Abi hep oraya giderdi. 1973 Martı'nda amcam beni ona götürdü ve yanında çalışmaya başladım."
Şansal Büyüka'nın gazeteciliğe başlaması böyle. 10 ay sonra Namık Sevik onu Milliyet'in Ankara bürosuna spor servisinin başına göndermiş. İki yıllık bu zorlu eğitimin sonunda Büyüka, tekrar İstanbul'a Namık Abi'sinin yanına dönmüş.
Eski değerleri yakalamak zor
"O bir duayenden öte, her konuda savcı ve yargıçtı. Spor ve iş dünyasının en önemli isimleri onun odasında, sofrasındaydılar. Her ihtilafta devreye girerdi. Bu dengeleri kurmak kolay değildir. Maç günleri Milliyet'te maçı olan takımlarla ilgili hiçbir yorum yayınlatmazdı. Çok önemli bu."
* Takımların etkilenmemesi için mi?
Olumlu ve olumsuz etkilenmemeleri için.
* Medyada bu kural neden bozuldu?
Uzun süre o gelenek devam etti. Ama Türyaşam vahşileşti, beklentiler o kadar büyüdü ki, eski değerleri yakalayabilmek imkânsız oldu.
* Yıllar sonra Sevik'in koltuğuna oturdun.
O günü unutamıyorum. 10 yıl çalıştıktan sonra Milliyet'ten ayrılmış Güneş'e geçmiştim. Bu arada Namık ağabey rahmetli oldu. Onun yerine Milliyet'e çağırdılar. Yemin ediyorum o koltuğa günlerce oturamadım. Sonra yıllarca Milliyet'te aynı görevde kaldım. Ve Kanal 6 günleri başladı.
* İkimiz de aynı günlerde, Ahmet Özal'ın Ali Şen'den kiraladığı binaya gelmiştik.
Öyle... O zaman orası bir deri deposuydu...
"Şansal'la yollarımız 1990'larda Kanal 6'nın kuruluş günlerinde tekrar kesişmişti. Gültepe'deki o köhne deri deposuna girdiğimiz zamanı hatırlıyorum. Rahmetli Ali Esin, Mesut Mertcan, Şengül Karaca'dan neler öğrenmemiştik ki? Kanal 6, ilk günlerde bomboştu. Evlerimizden getirdiğimiz daktilolar yerlerini bilgisayarlara bırakırken, o deri deposu giderek teknolojinin son ürünleriyle doldu. Şansal da Kanal 6'ya spor müdürü oldu."
Üç ay düşündüm teklifi... Milliyet müthiş bir imparatorluktu sporda. Ama Ahmet Özal'ın teklifi ekonomik olarak iyiydi. Müdür olduğumuza bakma, o zamanlar borç harç yaşıyoruz. Sonunda depodan bozma bu televizyon binasına geldik. Televizyonculuğun T'sini bilmiyorum. Doğan Yıldız ve Öztürk Pekin'den televizyonculuk dersi aldık. Düşün, 40 küsur yaşındayım... Milliyet'te zirvedeyim, gelip o yaşta televizyonculuk öğrendim.
* Sanıyorum ilişkilerin de çok güçlü. O zaman naklen yayınlar için havuz sistemi filan kurulmamıştı. Kanallar arasında maçları yayınlama savaşı yeni başlıyor. Bu işlerin hep içindeydin...
Neler yaşadık... Sonra Kanal D'ye geçtik. Maçların alınması aslında orada başladı. O dönemde Show TV'nin hakimiyeti vardı. Üç büyüklerle onlar anlaşmış. Ben de Anadolu kulüpleriyle anlaşmalar yapmaya başladım.
* Bu görüşmeleri sen mi yönetiyorsun?
Hepsini... Çığ gibi maçlar yayıldı. Federasyonun başı derde girdi... Çok kavga oldu, çok insanın gönlünü kırdım. Sonra bunları tamir ettim...
* Bir anlamda naklen maç yayınlarını başlatanlardansın...
Tevazuya gerek yok. Naklen yayınların her aşamasında, her dakikasında varım. Pazarlığına, kavgalarına kadar... Hileli anlaşmalarında bile.
* Hileli anlaşma dedin?
Bir ara fiyatlar fazla yükseldi. Federasyon havuz için ihaleye çıktı. Kanallar biraraya geldik, anlaşma yaptık. Bu ihaleye hiç birimiz girmezsek fiyatı düşüreceğiz. Aradan pat diye Cine 5 çıkıp kaptı ihaleyi. Bütün bunların göbeğindeydim.
* Televole'nin de babası sayılırsın...
Biz bir takımız. Ferhan Tezcan, Can Tanrıyar ben... Can çok yaratıcıdır. Kanal 6'dayken baktık kadınların futbola ilgisi yok, sporcuların özel hayatına girelim dedik. Müthiş bir rating yakaladık. Adı Sporvizyon'du. Kanal D'ye geldik ama isim hakkı diğer tarafta kaldı. Ali Sami Alkış önerdi. Yeni programın adı Televole oldu.
* Program magazinel hale nasıl dönüştü?
Yöneticiler futbolcularına yasak getirmeye başladı. O zaman Can direksiyonu eline aldı. Malzeme bitmişti. O sıra magazine dönüş oldu...
* İş döndü dolaştı televole kültürüne geldi. Bu deyimde genellikle bir hor görme var.
Öfkelenen olsa da hep seyredildi. Haber bültenleri Televole'ye benzedi. Türkiye'nin en önemli yorumcuları haber bültenlerini televole tarzıyla sürdürdüler. Kabul et ya da etme, bir tarz oldu. İyi kötü herşeyden hepimiz sorumluyuz.
* Aynı tarzda pek çok program çıktı ama hepsine televole deniyor. Sizinkinin farkı ne?
Hakaret edilmeyecek, seks bir sömürü olarak asla kullanılmayacak. Gay sanatçı olmayacak. Bu prensipler hâlâ devam ediyor Televole'nin içinde. Biz Televole'yiz. İkinci bir Televole yok. Toplumun yansımasını veriyoruz biz, kendimiz eğlence üretmiyoruz ki.
Valiler bile karışamıyor
* Bugün futbolda büyük bir karmaşa yaşanıyor. Tayyip Erdoğan neden müdahale edemiyor futboldaki karmaşaya?
Futbol toplumu cinnet geçiriyor. Sen de diyorsun ki Başbakan neden bu işe bulaşmaz?
* Ben demiyorum. Erman Toroğlu diyor.
Bu da sonunda dönüyor geliyor, siyasette oyla faturayı kesmeye bağlanıyor. Kolay değil tabii zarar görecek. Ama Türkiye'de bu işler, federasyon boyutunu aşıp devlet hükümet meselesi olan bir çirkinlik noktasına varmış durumda. Futbolda, temiz eller operasyonu şart. İşte son örnek. Serdar Bilgili'ye İstanbul Valisi'nin yanında ana avrat küfür ediliyor. Kimsenin sesi çıkmıyor.
* Valinin müdahale yetkisi yok mu?
Var ama yapmıyorlar. Yapacaksınız. İstanbul böyle... Anadolu'daki valiler de kente şirin görünmek için hiçbir şey yapmıyorlar.