En çok otorite korkusu ile dolandırılıyoruz
.
Her gün gazetelerde benzer bir haber okuyoruz: Polis olduklarını iddia eden dolandırıcılar, insanları telefonda “terör örgütü üyesisiniz” diye tehdit ederek para kopartıyor. Dolandırılanlar arasında polislerin bile olması, akıllara şu soruyu getiriyor: “Buna nasıl kanıyorlar?” Uzmanlar, bunun, resmi mercilere inanç eksikliğinden kaynakladığını söylüyor...
Emekli memur H.E, gelen bir telefonla irkiliyor. Telefonun ucundaki ses, kendisini “polis” olarak tanıtıyor ve ona banka hesabından terör örgütüne para aktarıldığını söylüyor. Paniğe kapılan H.E., terör örgütüyle hiçbir bağlantısı olmadığını anlatmaya çalışıyor, arkadan gelen telsiz sesleri arasında işbirliğine hazır olduğunu vurguluyor.
Yapması gereken basit; 80 bin Dolar’ı bir çantaya koyacak, “polis”in belirlediği bir noktada çantayı çöp tenekesine atacak. Örgüt üyeleri parayı çöpten alırken, “polis” suçüstü yapacak. H.E., denileni yapıyor, ancak örgüt üyesi çöpten çantayı alırken kendisini arayan “polis”lerin onu durdurmadığını görünce dolandırıldığını anlıyor.
H.E., bu tuzağa düşen ilk kişi değil ve büyük ihtimalle son da olmayacak. Peki, “tele-tokatçı” olarak adlandırılan yeni nesil dolandırıcıların başarılı olmasında, kendilerini “polis” olarak tanıtmalarının payı var mı? Bu soruyu Emniyet-Sen Genel Sekreteri İrfan Çelik’e, Polis Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahit Bıçak’a ve Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli’ye sorduk.
‘Polis polisten korkuyor ve dolandırılıyor’
Emniyet-Sen Genel Sekreteri İrfan Çelik, dolandırıcılık olaylarında vatandaşın kolay kandırılmasını otoriteye hayır diyememe, adalet duygusuna güvensizlik ve polisten aşırı korkma sonucundan kaynaklandığını söylüyor ve çarpıcı bir örnekle bunu anlatıyor: “Sekiz yıl kolej, sonra da akademi eğitimi almış bir başkomiseri Aydın’da dolandırmışlar. Telefondaki kişiler, başkomisere telsiz sesi dinletmiş ve ‘Terör örgütü hesabınızı ele geçirdi’ yalanı ile 12 bin lira parasını almışlar. Bu tip uygulamaları bileni bile kandırıyorlar, çünkü polis polisten korkuyor Türkiye’de! ‘Ben hata yapabilirim, hiçbir suçum olmasa bile PKK yandaşı olarak suçlanır, masumiyetimi anlatana kadar da 10 yıl geçer, boş yere hapis yatarım’ diye düşünüyor herkes. Buna hukuksuzlukla mücadele eden ve nizamı sağlayacak polis de dahil. Vatandaşın adalete olmayan güveni, ‘10-20 bin vereyim, polisle, adaletle işim olmasın’ yönünde. Elbette bunlardan bazıları dolandırıldığından da şüpheleniyorlardır ama dediğim gibi, onların üstüne sinmiş daha büyük bir güvensizlik var ve dolandırıcılık çeteleri bunu çok iyi kullanıyor.”
Prof. Dr. Vahit Bıçak
‘Resmi mercilere inanç eksik’
Polis Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahit Bıçak, otorite ile korkutularak dolandırılmanın temelinde, hukuka ve kurumlara duyulan güven eksikliğinin olduğunu söylüyor: “Her an, her şey olabilir diye korkuyorlar. Hukuk devletinde hukuk standartları oturmuştur. Neyin, nasıl olacağı önceden bellidir. İnsanlar her an, her şey olabilir duygusuyla yaşamaz. Dolayısıyla bu insanları, hayatın olağan akışına aykırı taleplere inandırmak zordur. Bizdeki durumlar, hukuk istikrarının oluşmamasından, resmi mercilere güven eksikliğinden kaynaklanıyor.”
Psikiyatrist Tanju Sürmeli
‘Genelkurmay Başkanı bile
içerideyse...’
Psikiyatrist Tanju Sürmeli, bugün Türkiye’de ortamın güvensiz olduğunu düşünen bir kesimin olduğunu ve dolandırıcıların bunu kullandığını söylüyor: “İnsan beyni, ortamdaki olaylara bakarak birçok bilgiyi süzüp, bir genelleme yapıyor ve kendi tecrübelerini de buna katıyor. Eğer ortamda bir güvensizlik varsa, bazı insanların beyinlerindeki korku merkezi aşırı uyarılıyor.
Bir kısım insanlar, ‘Şu an terör örgütü oldukça güçlü, devlet beni koruyamaz’ diye düşünüyor olabilir. Davanın detaylarını bilmesi gerekmiyor, insan beyni şöyle düşünüyor olabiliyor; ‘Genelkurmay Başkanı bile içerdeyse...’ Bu da güven ortamını bozup, vatandaşın davranışını etkiliyor.
80’li yıllarda polisler kamplaşmıştı. Ya solcu ya da sağcıydı, bunlar hafızalara kayıtlandı. Şimdi yine aynı durumdan bahsediliyor; ama eski kayıtlar, bir kısım insanlarda tetikleniyor, kendisi polis bile olsa, ‘Ben kendimi karşı gruptan koruyup kurtaramam, parayı vereyim gitsin’ diyor. Aniden karar veriyor, çünkü korku dürtüsel davranmasını sağlıyor. Olayı yargı süzgecinde süzemiyor, kendini korumaya yöneliyor.
Ayrıca, daha iyi ekonomik şartlara sahip olmak isteyenlerin bir kısmı dolandırılma potansiyeline sahip. Bu da dolandırılmaların önünü açıyor ve bazı insanlar potansiyel dolandırılacak insanlar oluyorlar. ‘Yurtdışında sana iş buldum, vize işlemlerini halledeceğiz, bana 5 bin dolar ver’ diyen bazı dolandırıcılar yüzlerce kişiyi kolayca kandırabiliyorlar.
Çünkü insanlar mutluluğun peşinde koşuyor. Daha büyük bir ev, daha fazla maaş, daha iyi bir araba alabilmek için daha fazla çalışıp, daha fazla harcamaya sevk eden bir ekonomik kısır döngünün içinde kayboluyor. Oysa araştırmalar, ailelerimizle daha fazla vakit harcamaya çabalayıp, ilişkilerimizi arttırırsak, bunun bizi daha mutlu edeceğini ve sağlığımızı olumlu yönde etkileyeceğini söylüyor. Tabi ki para da önemli, ama bir denge içinde olmalı her şey.”