CHP’nin çıkışı oyları arttırmaz
Yazar Alev Alatlı, son haftalarda gündeme gelen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın çarşaf açılımını yanlış yere yapılan bir yığınak olarak değerlendirdi
Bu yığınağın bütün bir savaş süresince sorun yarattığını, hatta savaş kaybettirdiğini söyleyen Alev Alatlı, “CHP’nin bu çıkışları ’Yeni Avrupalılar’ dediğimiz ultra-liberal kesimden almayı umdukları oyları artıracak bir atılım da değildir. İşin başı samimiyet. Çarşaflılarla resim çektirmeler bu saatten
sonra sakil durmaktan kurtulamıyor” diyor.
Son haftalarda Türkiye’de ne konuşuyoruz? CHP Genel Başkanı Baykal çarşaflı, türbanlı kadınlara parti rozeti takıyor, kapısını örtülü kadınlara açıyor. Diğer yanda Başbakan Tayyip Erdoğan da çağdaş görünümlü kadınlara AKP rozeti takıyor, CHP’nin açılımına da destek veriyor. Türkiye’de ne oluyor? Yandaş ve karşıt olarak bölündük derken, siyasiler yeni açılım diyerek ne yapıyor? Alev Alatlı’yla konuştum. Bilmem yazmama gerek var mı? Yazar Alev Alatlı, zeki, farklı bir beyne sahip. Kitaplarını döne döne okurum, farklı uzmanlıklarından yansımaların, o müthiş kelime hazinesinin ötesinde yeni dünyayı, Amerika’yı, Rusya’yı ondan dinlemekten ve okumaktan büyük keyif alırım. Doğrusu tanımadan önce çok sert bulurdum kendisini. Geçtiğimiz yaz tanıştık. Benim gözümde anaç ve mütevazı biri. Kapadokya’da kurduğu Meslek Yüksekokulu Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyor. Gerçekten de meslek sahibi ve iş bulabilen ciddi bir gençlik yetiştiriyor Alatlı. Ve gelelim konumuza...
Yüzde 47’lik oy kimi olsa değiştirir
Türkiye’de toplumun yandaş ve karşıt olarak bölündüğünü düşünüyor musunuz?
Bölünmek dediğiniz nedir, Allah aşkınıza? Bölünmek için önce bir bütün olmak gerekmez mi? Dünyanın neresinde ve hangi zaman sürecinde homojen bir toplum mümkün olmuş? Hele de biz! Şunun şurasında, devasa bir imparatorluğu feshedeli yüzyıl bile olmadı! Kuzey Afrika’dan Kosova’ya, Kafkaslar’dan Şam’a, Halep’e, Kahire’ye, farklı yaşam biçimleri, alışkanlıkları hatta inançları olan insanlar, Anadolu’ya doluştuk. Ben bile henüz ikinci kuşak göçmen sayılabilirim. Tabii ki, yemekten müziğe, giysiden alışkanlıklara, hatta değer yargılarına, inançlara kadar farklılıklarımız olacaktı. Hep de oldu, iyi ki de oldu. Kimimizin kulağına Neşet Ertaş, Ahmet Özhan yerleşti, kimimizinkine Fazıl Say. N’olmuş?!
Bunlar tamam ama siyasete bu farklı yansıyor. Örneğin bir kesim için Cumhurbaşkanı’nın eşinin türbanlı olması kabul edilemez bir durum...
Siyasi iktidarın yandaşı veya karşıtı olması, eşyanın tabiatı icabı değil midir? Türbanlı eşleri içlerine sindiremeyenlerin olması da doğaldır; “bizdendir” diye sahiplenenlerin de. “Bizi bunlar asla temsil edemez” diyenleri de anlarım. Kendi adıma “Bizi asla temsil edemez, ben bu değilim” dediğim çok milletvekili, çok bakan oldu! Tansu Çiller’i bile gördük! N’apalım?
22 Temmuz seçimleri AKP’yi değiştirdi mi? Kapatma davası Türkiye’deki siyasi atmosferi nasıl etkiledi?
Eğri oturup doğru konuşalım, yüzde 47 gibi bir sonuç, üstelik ikinci dört yılda, kimi olsa değiştirir. Hiçbir şey olmasa, kendisine duyduğu güveni arttırır, yürüyüşünü değiştirir. Bakın, en iyi ders, kazanımdan alınır, yenilgiden değil. Kapatma davasına gelince; farklı farklı nedenlerle de olsa, çoğumuzu rencide eden bir girişimdi. AKP’ye oy vermeye teşvik ettiğini gözlemlediğimi söyleyebilirim.
Yanlış yere yığınak yaptılar
CHP türbanı sanki bir yana koydu direkt çarşafla tanıştı! CHP’nin bu yeni açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ilımlı laik mi oldular?
Bir bilsem! CHP, çok talihsiz bir yere yığınak yaptı. Bu askeri bir tabirdir, rahmetli babam yanlış yere yapılan yığınağın bütün bir savaş süresince sorun yarattığını, hatta savaş kaybettirdiğini söylerdi. CHP’ninki de bu hesap; sanki kendi delegelerinin, efendim, il, ilçe başkanlarının, milletvekillerinin eşleri aydan gelmişmiş gibi, örtü, türban bilmezlermiş gibi, bu konuda taraf olmaya kalktı. Olacak iş midir? Olaya böyle bakarsanız, CHP’lilerin örtülü eşlerini kollarına takıp, kendi kurultaylarında olsun boy gösterecek medeni cesareti bile gösteremeyenlerin partisi görünümünde olduğunu teslim edersiniz. Hal böyle olunca da çarşaflılarla resim çektirmeler bu saatten sonra sakil durmaktan kurtulamıyor.
CHP’yi destekleyen Kemalistler de çok tepkili...
Bu çıkışları “Yeni Avrupalılar” dediğimiz ultra-liberal kesimden almayı umdukları oyları artıracak bir atılım da değildir. İşin başı samimiyet, biliyor musunuz?
Nasıl bir sol ki işçi çıkarmalarına bile lafı yok
Halka indiler, halk böyleydi deniliyor. Peki, CHP neden halktan uzak?
CHP’nin özü itibariyle sınıfsal olan bir söylemin kurbanı olduğunu düşünürüm. Bu söylem, ne yazık ki, bir tür uygarlaştırma misyonu gibi, toplum mühendisliği gibi, ussal kurguları temel alan ve ne yazık ki köhne bir söylemdir. 40’lı yıllarda rahmetli İnönü’nün her Cumartesi çello konseri dinlemeye gitmesi, o dönemin ilerici söyleminin tezahürü olarak düşünülebilinirdi belki; ama dönem “Bayburt, Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” diyen milletvekilinin sesinin duyulmadığı dönemdi. Günümüz CHP nomenklaturasını, Gennadi Zyuganov’un Komünist Partisi’ne benzetirim; RKP’nin ayakta tutmaya çalıştığı komünizm değil, bir gelenek, bir değerler sistematiği ve bir zümredir; CHP’nin de öyle. Özelleştirme denilen yöntemle SSCB ekonomisi bir avuç adam tarafından gasp edildiğinde, hiçbir şey yapamadı, Zyuganov.
CHP de öyle mi?
CHP, nasıl bir soldur ki, kapitalizmin şu en büyük krizini bile değerlendiremez? “Ben size söylemiştim” bile diyemez! Yarın öbür gün işçi çıkarmalar başlayınca ki, belki de başladı, söyleyecek lafı yoktur. Önerecek programı yoktur! AB’nin her tarafı sol olsa ne olur, değil mi? CHP az daha Sosyalist Enternasyonal’den bile atılıyordu!
AKP’nin ideolojisi popülizm, sıradan insanların çıkarını koruyor
CHP böyle de, AKP’nin ideolojisi ne?
Popülizm. Aman, sakın yanlış anlamayın, sözcüğü kötü anlamında değil, özgün anlamında yani “yerleşik çıkarları değil, sıradan insanların çıkarlarını kollayan siyaset” anlamında kullanıyorum. Örneğin, ABD’de bir adı da Halk Partisi (People’s Party) olan Populist Parti vardı; Çiftçiler İttifakı, (The Farmers’Alliance) ve Amerika’nın o yıllardaki en büyük işçi sendikası olan Knights of Labor tarafından kurulmuştu. Solcu bir parti değildi, ama solun sahiplenebileceği önlemlerin yanı sıra çiftçi kredilerinin arttırılması gibi kapitalistik politikalar da güdüyordu. Ve o tarihe kadar görülmedik biçimde kadınların katıldıkları bir siyasi hareketti. Durup düşündüğümde, AKP için en uygun “Batılı” tanımın bu olabileceğini görüyorum. Her ne kadar birisine dalkavukluk edilecekse ekonomik yığışımlara değil, halka dalkavukluk edilmesini tercih ederim ama cahil dillere de “popülist” diye düşmelerini istemem doğrusu haksızlık olur.
AKP ile liberallerin arası bozuldu. Özellikle de Kürt Sorunu ile ilgili çıkışlar ‘demokrasi’ temelinde AKP’ye bakışı değiştirdi. AKP liberal kanadın desteğinden uzaklaşıyor mu, bunun nedenleri ne?
Adamların burnuna rakı kadehlerini sokup duran malûm eşhastan bahsediyorsak, “liberal kopuş” boyutunda bir olay göremiyorum doğrusu. Kaldı ki, Türk siyasi hayatında “liberal kanat” diye bir şey var mı? LDP’nin son seçimlerde binde 10 aldığını unutmayalım. AKP’nin geldiği yer belliydi, Milli Görüş arka planları belliydi, içki içmedikleri, eşlerinin örtülü olduğu, kitapları belliydi. Ekonomik tercihleri belliydi. Hangi liberal eğilimlerine güvenerek AKP’yi destekledikleri benim için meçhuldur. Tek bir şey düşünebiliyorum, iktidar yandaşlığının olası faydaları.
Cumhurbaşkanı’nın eşinin başı açık olsaydı ittifağın ömrü uzun olurdu
Peki, şu anda ne değişti?
Kadrolu ya da kadrosuz “danışmanlar”ın bir meslek deformasyonu vardır: Danışman olduklarını unutup, hizmet verdiklerini kendi doğruları istikametinde yönlendirmeye kalkar, istedikleri olmadığı zaman da küserler. Bu, siyasi risk almadan siyaset yapmak kolaycılığıdır. Aynı temayülü basında da görürüz, özellikle sütun yazarlarında ve emekli olmaları kaydıyla da “hoca”larda. Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden itibaren olan da budur, bence. AKP, “büyük sözü” dinleseydi de, seçmenini dağıtma pahasına Çankaya’ya “laik” görüntü veren bir hanım meselâ, çıkarsaydı, ittifağın ömrü çok daha uzun olurdu diye düşünürüm.
Bu konuyu sık sık gündeme getirenler Ortadoğu ve Arap dünyasının başı açık eşlerini de örnek gösteriyor...
Yok Esad’ın zarif eşi, yok Katar şeyhinin bilmem kaçıncı karısının değilse, Ürdün’ün çakma kraliçesinin giyimi hep bir ağızdan neden övülür? Anlayacağınız, bütün bunları hayli gayri-ciddi buluyorum.
Ahmet Türk iktidara gelse Kürt sorunu yine çözülmez
Kürt sorunu siyaseti geriyor. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye siyaseti tek başına iktidar da olsa bir parti normalleşemeyecek mi?
Sadece siyaseti gerse iyi, hepimizi geriyor da, geren Kürtlerin sorunları mıdır, PKK namı altındaki terör müdür? Bence kesin olarak ikincisi. Öte yandan, parti “normalleşmesi”nden muradınız, terörün iktidarın maddi, manevi kaynaklarını suistimal ediyor, önceliklerini darmadağın ediyor olması ise, katılıyorum. Bununla beraber, bence bu sorunlar, beni de, Allah gecinden versin, sizi de gömer. Deyin ki, PKK ortadan kalktı, bu defa yok feodaliteydi, yok töre cinayetleriydi, yok eğitimsizlikti, yok seyitlerdi
derken, bölgeyi dünyanın sahici gündemine eklemlemek için daha çok uğraşacağız.
Çözüm uzak yani...
Hani, kimlikti, demokratik katılımdı filân deniyor, bakın, Ahmet Türk’ü iktidara getirsek, o hanımı da, hani kocası dağda olanı (Fatma Kurtulan), başbakan yapsak, Kürtlerin sorunları gene çözülmez. Tarih sıçrama yapmaz çünkü, evrilmesi lâzım.
Bush’un adamı ‘ılımlı Müslüman’ testi yapıyor
Ilımlı İslam tanımı yapılıyor AKP için. Bu tanımı da Batılılar sık sık kullanıyor. Sizce AKP Ilımlı İslam’ın temsilcisi mi? Batı neden bu tanımlamayı yapıyor?
İşbirliği yapabildiği Müslümanları, işbirliği yapamadığı Müslümanlardan ayırmak için olsa gerek! “Ilımlı Müslüman Testi” diye bir şey duydunuz mu hiç? Ciddi söylüyorum! Daniel Pipes diye 1949 doğumlu, Bush takımından Orta Doğu ve İslamiyet “uzmanı” neo-con tarihçi, Harvard ve Şikago üniversitesinde hoca, ayrıca Amerikan Barış Enstitüsü ve Orta Doğu Forumu adlı think-tank’in direktörü bir aklı evvel adam var. Yedi soruluk bir test düzenlemiş. Sorulara doğru cevap verirseniz, “ılımlı Müslüman” sayılıyorsunuz! Çok matrak bir test. Hasılı boşverin kendileri çalıp, kendileri oynuyor adamlar.
Savaş sırasında çadırda doğmuşum
Siz bir askeri ateşenin kızısınız, nasıl yetiştirildiniz? Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Asker kızı olmanın en büyük avantajı büyük şehirlere tıkılıp kalmamaktır. Bitlenmeyi,
okula her sabah bir tezek götürmeyi, sınıfınızdaki en büyük “rakip”inizin gece elektrik direği altında çalıştığını (evde mum için bile para olmadığı için) görmek, efendim, kurt ulumalarıyla uyanmak, evin dışındaki tuvalete iyi sıhhatte olsunlardan korktuğunuz için gidememek, vs. vs. Hayatı ve sahici yoksulluğu tanımak, ciddiyetle tanışmaktır. Annemin bir lafı vardır; “Kızım, ben ömrüm boyunca yatakta iki adamla yattım, birisi baban, diğeri zamanın başbakanı” derdi. Düşünün, sabahtan akşama ne konuşulurdu evde! Hiçbir haber kaçırılmaz, hiçbir olay yorumsuz kalmaz; ve tabii, ülkenin kurtuluşu eğitimle eşitlenir. Ülke de sizden soruluyor ya, okursunuz, okursunuz, gene okursunuz artık.
Son zamanlarda belki de her zaman İzmirli olmak çok popüler. “Modernlik” tanımı altında her türlü atıfta bulunurken, ilk cümlelerim ‘Ben İzmirliyim’le’ başlaması size ne düşündürüyor?
İyi de ben çakma İzmirli’yim. Biz memur çocukları bilirsiniz bulduğumuz yerde doğarız. Ben savaş çocuğuyum, babam mevzide, Almanlar çıkartma yaptı yapacak diye bekler, annem de onun yanından ayrılmazken, çadırda doğdum, hasbelkader İzmir sınırları içinde, Menemen’de.
Mekke’de 5 yıldızlı otel umrelerini yadırgıyorum
Anadolu kaplanları burjuvalaştı mı? Onların da yüzleri Avrupa’ya mı döndü? Son zamanlarda açılan alışveriş merkezlerindeki lüks markaların tüketicileri olarak onlar gösteriliyor...
Tabii, şimdi, “burjuva” sözcüğünün haksız servet, rüküşlük, zevksizlik gibi telmihleri var. Nedense eski zenginlerde, entelektüellerde, hatta yoksullarda rastlanmayan tüketim iştıyakı, gösteriş gibi şeyler akla getiriyor. Doğrusu, Hilton havuzbaşı iftarlarını ya da Mekke’deki beş yıldızlı otel umrelerini, Çırağan sünnet düğünlerini yadırgamıyor değilim, ama “kalkınmanın” da işaretleri bunlar. Kapitalizmin cilveleri. Umulur ki, fitre ve zekâtları da doğru oranda artmıştır.