Türkiye’de kuşak araştırmacısı olarak uzun yıllardır çalışmalar yapıyorsunuz. Öncelikle son çalışmanız 5 kuşak üzerinden gidersek; Bu 5 kuşağı bize tanımlayıp detayları ile anlatır mısınız?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 95 yıllık varoluşu, jenerasyonel sistem döngüsüne belirgin biçimde oturuyor. Türkiye’nin bugün yaşayan 5 kuşağı Sessiz Kuşak, Bebek Bombardımanı Kuşağı, X, Y Kuşağı ve Z Kuşağı. Cumhuriyetin ilk nesli olan Sessiz Kuşak (1927 - 1945), iki dünya savaşı arası doğmuş, dünyanın buhranına tanık olmuş kuşak. Bu tanıklıktır onlara, hem yurtta hem cihanda “sessiz” denmesinin sebebi; çünkü zor zamanların çok çalışması gereken çocuklarıdır onlar; çocuk olmaya pek de zamanı olmayanlardır... Geleneklerine bağlıdır; istikrar diğer adlarıdır. Çalışma yaşamına sıkı çalışmayı, sadakati, saygıyı yerleştirmiş olan kuşaktır.
Kalabalık ailelerin son temsilcisi kuşak
Bebek Bombardımanı Kuşağı’nın(1945-1964), dünya nüfusunun yüzde 14’ünü Türkiye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturur. Kuşaklar teorisine göre rasyonel aklı, düşünmeyi temsil ettiğine inanılan Bebek Bombardımanı Kuşağı’na verilen bir diğer isim daha var ki, kuşağın çocukluğunu da yetişkinliğini de pek iyi tanımlıyor: Sandviç Kuşak. Önce çocuklarına daha sonra ise anne ve babalarına bakan bu kuşak kalabalık ailelerin belki de son temsilcisi.
Ve belki de bu özelliklerinden dolayı, kendilerinden olmayan kuşaklarla da en iyi anlaşan jenerasyon. Bir başka deyişle, benzerleriyle bir arada olmamaya idmanlılar.
Z kuşağı küresel düşünüp, yerel yaşıyor
Onları en çok zorlayacak olan şeyler neler?
Aşırı rekabetçi yetişkin dünyası ve bulundukları coğrafyanın normları. Küresel dokunuşlar ve tatlarla büyüyen yeni kuşaklar, ne olursa olsun günün sonunda bulunduğu coğrafyaya ve kültüre adapte olmak yükümlülüğü ile karşı karşıya. Küresel düşünüp, yerel yaşamak bu çağ için zor bir denge.
Umarım açılan yaraları saracak kadar hayatı severler
Biz onlara neler bıraktık dersek; kutuplaşmış bir toplum, emeğin değersizleştiği bir iş yaşamı, liyakatin değil sadakatin ödüllendirildiği bir siyaset iklimi, ekolojik dengesi hepten sarsılmış bir doğa, kalbi kırık bir tabiat ana. Tam olarak bıraktığımız miras bu. Umarım bu yaraları saracak kadar hayatı severler.
Bir kuşağı anlamak bir dönemi anlamaktır
Jenerasyonel sistem müthiş bir mozaik. İçinde sosyoloji, antropoloji, psikoloji, ekonomi bilimlerinden parçalar barındıran harikulade bir araç. Geçmişi anlama, geleceği öngörme aracı. Jenerasyonları anlamak, organizasyonel sistemdeki mücadele alanlarınızı birdenbire yok etmiyor, evet; ancak belli başlı davranış kalıplarını analiz etmek ve anlamlandırmakta güçlü bir “lens” rolü görüyor. Jenerasyon çalışmanın insanı getirdiği en şahane düzlem nedir diye soracak olursanız tereddütsüz şöyle söylerim: Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur.
Küresel dünyaya entegre oldular
Doksan beş yıllık Cumhuriyet an itibariyle beşinci nesli olan Z Kuşağı’nı yetiştiriyor. Henüz yetişkin olmayan Z kuşağı (2000 - 2018) için araştırmalarla kanıtlanmış davranış kalıpları ortaya koymak için zamana ihtiyacımız var. Ama hem kuşak teorisinin öngörülerine hem de kuşağın güncel davranış kalıplarına bakarak, daha yaratıcı, daha sahici, daha uyumlu bir dönemin başladığını düşünüyorum. Tüm kuşaklar kendi dönemlerinde yaşadıkları bağlama entegre oldu. Ama küresel dünyaya entegre olmak anlamında elbette en şanslı (ya da kim bilir belki de şanssız) olanlar Y ve Z kuşakları. Dünyanın küresel bir köy olduğu çağa tanıklık ediyorlar.
Dönemlerle değerlendirildiğinde iyisiyle, kötüsüyle, sevabı ve günahıyla en zorlu olanlar hangi kuşaklardı?
Her dönemin kendine has keyifli yanları da zorlukları da var; ama bana sorarsanız en keskin viraj X Kuşağı’nda yaşanıyor. Depolitize olduğumuz, rekabetçilikle tanıştığımız, toplumculuğun yerini sert bir bireyselleşmeye bıraktığı, kaynakların arttığı ama kaynaklara erişimin zorlaştığı, hayata tırnaklarınla tutunmayı gerektiren bir dönem. Bu sebeple kişisel motivasyonu daha yüksek ama toplumsal değer yaratma motivasyonu daha düşük bir nesil yetişti.
Başarılıysan mutlusundur dediler
Kuşak döngüsünde bireyciliği temsil eden X Kuşağı (1965-1979) Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyor. bugünkü iş yaşamında önemli ölçüde liderlik koltuklarında gördüğümüz X Kuşağı öyle bir kuşak ki, dünyanın çok çeşitli coğrafyalarında hep “başarılı olursan mutlu olursun” diye beslenmiş, gelinen noktada ise kendini hep inisiyatif almak, fark yaratmak, lider olmak ve önce kendiyle rekabet etmek durumunda bulmuş.
İş yaşamındaki ilk döneminde, duygusal davranmanın iyi bir şey olmadığına dair geribildirim almış; duygularını kapının önünde bırakması istenmiş. Ve yıllar geçmiş, demişler ki ona: “Şimdi gündem ‘duygusal zekâ’! Hadi, hep birlikte duygularımızı kullanmayı öğreneceğiz!” Buna da tamam demiş bu kuşak ve o işin de en iyisi olmak için çok çalışmış. Bu öyle bir kuşak ki, iş yaşamının ilk döneminde işyerinde ciddi olmayı öğrenmiş; gülmeyi, eğlenmeyi iş dışına bırakmış. Sonra bir zaman gelmiş ve bu kuşağa demişler ki: “Şimdi gündem ‘işte eğlence’! Hadi, hep birlikte eğlenmeyi öğreneceğiz! ”Gündelik ve iş yaşamının kodlarını yeniden yazan Y Kuşağı(1980-1999), saygının hak edene sunulması gerektiğine inanan, içinde bulunduğu topluluğu etkileme ve onlardan etkilenme eğilimi yüksek, harekete geçmek için anlam arayan, kariyer yaşamları boyunca 10 kereden daha fazla iş değiştirebilecekleri öngörülen bir kuşak. 7,5 milyarlık dünyanın yüzde 31’i, 81 milyonluk Türkiye’nin yüzde 32’si bu kuşağa ait.
Bir başka deyişle, Avrupa’nın pek çok ülkesinin toplam nüfusundan daha fazla sayıda Y Kuşağı bireyi barındırıyor bu topraklar.
Z kuşağı yetişkin formüllerine direnmeli
Y’lere güvenmemiz, iş ve siyaset yaşamında liderlik alanları açmamız, daha çok yer vermemiz, Z’leri de ebeveynler olarak biraz rahat bırakmamız, proje çocuklar yetiştirme sevdasından vazgeçmemiz gerekiyor. Y’lerin yılmazlıklarını artırmaları, Z’lerin ise sorun çözme yeteneklerini geliştirmek için yetişkin formüllerine direnmeleri gerektiğini düşünüyorum. Böylece mutlu olabilirler. Unutmayalım ki bunlar “başarılı olursam mutlu olurum” diyen önceki kuşakların tersine “mutlu olursa başarılı olabilecek” nesiller.
TELGRAFTAN TABLET’E 2 AYDA 8 BASKI YAPTI
2000 yılından itibaren kuşak araştırmaları yapıyorum, bu alanda makaleler, raporlar yazıyorum ve konferanslarda konuşmalar yapıyorum. Ancak kitap yazmak deneyiminden hep korktum. Bu alanda çalışmalar yaparken kuşaklarla ilgili Türkçe bir kaynak olmamasından yakınan pek çok insanla tanıştım. Bu alanda bir kitap yazmanın gerekliliğine inandım. Editörüm Önder Abay’ın beni harekete geçirmek ve masanın başına oturtmaktaki çabasına müteşekkirim.