Toplumsal akıldan umudumun olmadığını bu köşede bin kez beyan etmişimdir.. Çankaya’dan dönen malum yasa sayesinde “toplumsal vicdandan” da umudu kestim.. Zaten benimkisi “Dur hele, elek dereden ne getirir..” bekleyişiydi..
Şike iddianamesi açıklandı..
Ekrandaki hukukçular Aziz Yıldırım’ın kaç yıl hapis cezası alabileceğini hesaplıyorlar..
İstenen ceza otuz beş yıl..
Yani hukuk sistemimiz “Sen eğer bir maçın sonucunu bilerek, isteyerek değiştirmişsen bu kadar yıl hapis yatarsın..” diyor..
Otuz beş yıl hapiste nasıl geçer, onu söylemiyor..
Kadı Efendi’nin dudağından çıkma “hükm-ü karakuşi” gibi..
Fıkradır, alınacak tarafı yoktur.. Koyunlarımıza zararı hiç yoktur..
Kadı Efendi adamı yargılamış, suçlu bulup hükmünü vermiş..
“Bu deyyusa beş yüz değnek vurun..”
Dayağı yiyecek olan karara itiraz etmiş..
“Kadı Efendi el insaf yahu! Sen ya hiç dayak yememişsin ya da sayı saymayı bilmiyorsun..”
Cezanın hem insafı hem de mantığı olmalı..
On sekiz kurallı enayi bir oyun olan futboldaki bir aykırılığa verebileceğin en ağır cezayı düşünürsen, hunharca işlenen cinayetler için ne yapacaksın?
Cevabı elimizde var..
Zenginin oğlu, zavallı Münevver kızı evine götürdü.. Testereyle kıtır kıtır kesti.. Tutulan raporlara göre kızcağızın başı kesildiğinde daha hayattaydı..
Çıkardılar mahkemeye..
“Hüküm.. Yirmi dört yıl hapis..”
Gerekçe.. Yaşı küçük olduğundan, bilmem ne..
İki ayrı sonuçtan çıkardığımız sonuç şu..
Bizim ceza yasasına göre maçlarda şike yapmak, birinin kafasını keserek öldürmekten daha ağır suç..
ZIRVADA ZİRVE..
Futbol kulüplerinin marifeti olan “Şike suçlarına dair bilmem kaç sayılı ceza yasası” bir zırvalık şaheseriydi..
Sonradan ortaya çıktı ki yasanın çıkması için imza veren ne kadar kulüp başkanı ve yönetici varsa bir tanesi dahi yasayı sonuna kadar okumamış..
Saldım çayıra, Mevlam kayıra..
Yasanın maddeleri kendi başlarına dolanınca bir telaş başladı.. Başkanların ağzının içine endeksli spor basınımız mevzuyu güncelleştirdi..
Ortak akıl.. Ortak vicdan..
Yasadaki cezai hükümlerin hafifletilmesi, hukuk dışı deyimle “Akla izana uydurulması” için değişiklik öngören başka bir yasa hazırlandı..
Ampul Partisi’nden Altı Kazık Partisi’ne kadar herkes olaya el atı.. Değişiklik çabucak Meclis’ten geçip Çankaya’ya gitti..
Bu sefer de Çankaya Adamı’nın aklı yatmadı..
“Ben bu yasayı imzalamam arkadaş..” deyip geri yolladı..
Şaşırdık, avallaştık..
Şaşırmamız, Çankaya Adamı’nın bugüne kadar her hangi bir hukuki meselede “yol gösterici” bir icraatını görmediğimiz içindir..
Bizim hukuk sistemi adamı tutuyor, içeri atıyor.. Bir sene, iki sene, üç sene.. Hâlâ iddianame yok.. Karşısına çıkarıldığı hakim neden yargılandığını bilmiyor..
Avukatlar neye göre savunma yapacağından habersiz.. Çankaya Adamı bunları hiç yadırgamıyor..
Meclis, bir sebepten içeri atılan adamın tutukluluk halini on seneye kadar çıkaran düzenlemeyi yaparken de Çankaya Adamı’ndan yadırgama veya itiraz yok..
On sene dediğin nedir ki? Sayılı günler çabuk geçer, fikrinden gidip tepki vermiyor..
Yemin ettirilmemiş, dokunulmazlıkları olduğu halde tutuklu milletvekillerimiz var..
Çankaya’dan çıt yok..
Hakkını yemeyelim.. Çankaya Adamı’nın “Tutukluluk hali biraz uzun galiba..” diyesi olduydu.. Demek ki “çıt” var da “tepki” yok..
Siyaseten meali şudur..
“Benim, seyrek bıyıklı asabi şahsiyete nazım geçmez.. Bildiğinizi yapın..”
Bedelli askerlik düzenlemesi de Çankaya Adamı’nın hissiyatında titreşim yapmadı..
Lakin şike yapanlar için öngörülen ölçüsüz hapis cezalarının yeniden düzenlenmesine dair değişiklik zat-ı devletlerini fevkalade huzursuz etti..
NE VİCDANMIŞ
Göğsünde milletvekili rozeti taşıyan bir iki gayretkeş zahit çıktı..
“Kırk promil alkollü araç kullananlar için ağır hapis cezaları..” istedi.. Kafalarına göre yasa düzenlemesi için de kolları sıvamışlar..
Meclis bu zahitlerin fikrine uyarsa iki bardak bira içip de trafik kontrolünde yakalanan bahtsızı, iki üç sene hapiste yatıracaklar..
Cezanın hukuka ve vicdana uyan mantığı yok ama “gizli ajandaya” uyar..
Dikkatle kolladım Çankaya’yı, susma hakkını kullandılar.. Trafik meselesinde “biraya” gösterilen tepkinin onda biri direksiyonlu katillere gösterilmiyor..
Can alan şoförleri iki ay yatıramıyorsun..
Hem cezası yok denecek kadar az hem de Avrupa standartlarına uyarlanmış “Ceza Muhakemeleri Usul Yasamız” izin vermiyor..
O zaman şöyle bir sıralama yapmak mümkün..
Futbol maçlarına şike karıştırırsan otuz beş sene yersin..
Birinin kafasını kesersen yirmi dört sene..
Hiçbir şey yapmazsan dört yıl tutuklu yatarsın, kimseye yetmez..
Bir şişe bira içip trafiğe çıkarsan iki sene..
Direksiyona geçip can alırsan sıfır gün..
Çankaya Adamı’nın şike yasasını geri yollarken içinde “vicdan” sözcüğünün geçtiği cümleler kurması, beni şike mağdurlarından beter yaraladı..
Daha üç ayı dolmadı..
Dünya güzeli kardeşimiz Canay’ı, İzmir’de işine giderken kaldırımda çiğneyen bir trafik canavarının sorumsuzluğu yüzünden kaybettik..
Sanığı tutuksuz yargılayan “hukuki vicdan” ile şike meselesinde ofsayta düştüğümüz “resmi vicdan” ayrı yerlerde saf tuttu..
Talihsiz Canay’ın acılı çocukları kendi dertlerini bırakmış, bu trafik duyarsızlığına karşı kamu vicdanı oluşturmaya çalışıyorlar..
Gazetelere, televizyonlara koşuyorlar..
Beni de aradılar.. Onlarla dertleşirken aklıma, dostumuz Ercan Arıklı’nın kendi gazetesi önünde, hız deneyen bir halk otobüsünün altında kalıp can vermesi geldi..
Şoförü iki ay içeride tutamadık..
Üstelik bir de aleyhimize “tazminat davası” açtıydı.. Trafik canavarı derken meğer şeref ve itibarıyla oynamışız..
O da “vicdanen şey olduğundan..” mahkemeye koşmuş..
Sokaktaki adamdan Çankaya’ya kadar bu böyle..
Şu vicdan denen mekanizmanın bizde nasıl çalıştığını bir çözebilsem..