Bu aralar bunu düşünüp duruyorum… Hayatlarımızı istediğimiz gibi yaşayabiliyor muyuz?
Yaşayamıyorsak, ki bence yaşayamıyoruz, neden yaşayamıyoruz?
Bazen de yaşıyoruz elbet, “çılgınlık” yaşadığımız zamanlar oluyor, hayatın o anlarda nasıl genişlediğini, o sırada herşeyin nasıl daha parlak bir hale geldiğini görüyoruz.
Sonra bütün bu gördüklerimizi unutup, yeniden o küçücük hapishanelerimize çekiliyoruz sanki...
Ve bir türlü karar veremiyoruz mutlu muyuz?
***
Ve bir türlü karar vermemiyorum, mutluluk hissedilen bir şey mi yoksa olunan bir şey mi?
***
Bazen hepimizin aynı anda farklı bahçelerde dolaşmak isteğimizi düşünüyorum.
Nerede değilsek orada olmak istiyoruz. İngilizlerin o sözünü seviyorum, “hep başka çimenlerin daha yeşil olduğunu zannederiz” diyorlar…
“İstediğin hayatı mı yaşıyorsun” sorusu karşısında duraksamamızın nedeni bu belki de…
Arzularımızın aç gözlülüğü, tatminsizliği ve arzularımızın peşinden gitme konusundaki çekingenliğimiz.
Hep daha çok istiyoruz ama hep daha çok korkuyoruz...
***
İstediklerini sınırsızca ve korkusuzca gerçekleştirmeye uğraşanlara “çılgın” dememiz, isteklerimizle yaptıklarımız arasında hep bir farklılık olduğunu ve hep de öyle olacağını kabullenmemiz, bir şeyi yaşamak isterken bir başka şeyi yaşamayı akla, kurallara ve hayata uygun bulmamız, hep bu çelişkimizden bence.
Olanı bir türlü sevemememizden..
Olanın dışına çıktığımızda da, karşılaşacağımız binlerce tehlikeden, dikenlerden, uçurumlardan, canavarlardan kendimizi kurtaramayacağımız endişesinden.
İsteklerimizle yaptıklarımız arasındaki bu farklılığı soru sormadan benimsememiz, böyle yaşamanın en güvenli yöntem olduğuna inanmamız, gerçekten yaşamak mı peki?
Emin değilim.
***
Çok istediğimiz, çok özlediğimiz, hep ondan söz ettiğimiz mutluluğa, bu korkularla ulaşamayacağımızı bile bile neden bu kadar korkuyoruz peki? güvenliğin zevkle ve heyecanla yan yana düşmemesi mi bizi çelişkilere sürüklüyor?
Cesaretle, hiç korkmadan, coşkuyla yaşasak başımıza gelecek belalar daha mı fazla olur?
***
Size de olur mu bilmiyorum, bazen koltukta otururken ya da yürürken ya da sohbet ederken birden yabancı bir şehirde tek başına birini bıraktığım hissine kapılıyorum, kimi terk ettim, kimi yalnız bıraktım acaba diye merak ederken içimde bir sızı oluyor ne olduğunu anlamadan…
Sonra, benim tarafımdan terk edilen kendimmişim gibi bir hisse kapılıyorum…
O sızı daha da artıyor o an…
***
Ne o terkettiğimi düşündüğüm parçamı çekip yanıma alabiliyorum, ne o parçama çekip gidebiliyorum.
Böyle zamanlarda “mutlu musun” sorusu şaşırtıyor bizi işte.
Bu soruyu kendimize sormadan bir hayat kuruyoruz biz de. Çünkü hepimiz için en tehlikeli sorulardan biri, şu basit soru oluyor. İstediğim hayatı yaşıyor muyum? Ve bunu değiştirecek gücüm var mı?
2016 geliyor... Düşünmeye değer!