Oliver Stone’un yönettiği, Michael Douglas’ın oynadığı “Borsa: Para Asla Uyumaz” filminde bugünlerde sık sık hatırladığım bir söz vardı. Hapse girmiş çıkmış olan ünlü bir borsacıyı oynayan Michael Douglas, bir okulda yaptığı konuşmada “krizle” ilgili şöyle der, ‘ekonomik çöküşün ilk kabarcığı inşaat sektöründe görülür.’
Gerçekten İspanya’nın da Amerika’nın da inşaat sektörüyle krize girdiğini görmüştük, filmin kahramanı hayatla ilgili bir gerçeği söylüyordu. Ali Ağaoğlu’nun durduk yerde Savcı Öz’le ilgili yaptığı açıklama bana o filmdeki o sözü hatırlattı.
Ağaoğlu, bir savcıya “hediye-rüşvet” karışımı bir Dubai tatili ayarladığını ısrarlı bir üslupla medyaya açıkladı.
Hem Öz’le hem kendisiyle ilgili birçok soru işareti yarattı.
Öz hakkında HSYK’da soruşturma açıldı.
Bu “tatili” ona soracaklar.
Ağaoğlu ise daha büyük bir sarsıntıya neden olabilir.
Eğer bu “hediyeyi” açıklayacak kadar dürüstse neden o “hediyeyi” verdi, o kadar dürüst değilse neden açıkladı?
“Güvenin” önemli olduğu bir sektörde Ağaoğlu her durumda “güvenilirliği” ile ilgili ciddi kuşkular yarattı.
Fakat iş burada bitmiyor ki... Bu kuşkunun iş hayatına yansımaları olma ihtimali de az değil. Ağaoğlu yaptığı evlerin önemi bir kısmını yabancılara satıyor, zaten bir soruşturmanın parçası durumunda, üstüne bir de bu açıklama gelince bu durum inşaat sektörünün en önemli isimlerinden biri olan bu şirketin satışlarına nasıl yansıyacak?
İnşaat sektörü bundan nasıl etkilenecek?
Etkilenecek mi?
Çevremizde gördüğümüz hızla büyüyen inşaatlar gerçekten “konut ihtiyacını” mı karşılıyor yoksa özellikle yabancılar tarafından “yatırım” amaçlı mı alınıyor?
Uzmanlar bunların daha çok “yatırım amaçlı” alındığını söylüyor.
Peki, bütün bu siyasi çalkantılar, ekonomik sorunların üstüne bir de “güven” bunalımı eklenirse yabancıların bu “yatırım” iştahı devam eder mi?
Yoksa Ağaoğlu ciddi bir darbe mi yer?
O darbe yerse sektörün diğer unsurları bundan nasıl etkilenir?
Der Spiegel aylar önce ürkütücü bir yazı yayınlamıştı.
“Yabancı sermaye Türkiye’den kaçıyor ve balon inşaat sektöründe büyüyor” diye.
İnşaat sektöründe balon büyüyor mu?
Bu olaylar, balonun patlayacağı yolundaki işaretler mi?
Eğer inşaat sektöründe her şey yolundaysa, bu soruşturmalar, bu “hediyeler”, bu açıklamalar ne? İlk kabarcıklar mı?
Toplumun belkemiği çatladı.
Ağaoğlu meselesi bu çatlamanın bünyede yarattığı sarsıntının sadece bir parçası. Yargı bağımsızlığının yok olduğunun bizzat Meclis Başkanı tarafından açıklanması, devletin içinde “çete” olduğunun başbakan tarafından söylenmesi, hükümetin ve polisin mahkeme kararlarını dinlememesi, her yerden rüşvet ve yolsuzluk fışkırması sadece devletin değil bu toplumda ahlakın da çöktüğünün göstergeleri.
Güvenilecek ne bir kişi, ne bir kurum kaldı.
Üstelik “dindarlık” da büyük bir yara aldı.
Hükümet ve Cemaat kavgasında söylenenler, yapılanlar, dindar iki grubun birbiri için ileri sürdüğü suçlamalar “dindarlığı” da “güvenilmezler” arasına soktu.
Ben şahsen artık dindarlara hiç bir konuda güvenmiyorum.
Hâlâ “niye güvenmiyorsun” diyecek biri çıkarsa ona Bernard Shaw’un o anekdotunu anlatmak isterim.
Gençliğinde müzik eleştirmenliği de yapan Shaw’u iki çok ünlü tenoru dinlemek için davet etmişler.
Tenorlar aryalarını söyledikten sonra davet sahibi Shaw’a “nasıl buldunuz” diye sormuş.
Shaw da, “biri öküz gibi böğürdü, diğeri tavuk gibi gıdakladı” demiş.
‘Aman üstat bunlar çok yetenekli operacılar nasıl olur’ demiş adam.
“Ben” demiş Shaw, “bu işi en iyi bildiklerine inandığım iki kişiye, bu iki tenora sordum, onlar da birbirleri için bunları söyledi.”
“Dindarlara niye güvenmiyorsun” diye soranlara benim cevabım da aynı, “bu işi en iyi bilen dindarların birbirleri hakkında söylediklerini dinledim. Onlar böyle söylüyorlar.”