Göbek adınız “Marie” miydi Bay Gökçek?

Haberin Devamı

Senelerdir “Türkiye çöl olacak, susuz kalacağız, çare bulun” diye haykırdı TEMA... Hayrettin Karaca ömrünü bu yolda tüketti, dinletemediler.

Son yıllarda daha da yoğunlaştırdılar çabalarını kimse ilgilenmedi. İlgilenmesi gerekenler her gün ama her Allah’ın günü bir şekilde koltuk kavgasına, oy hesabına kilitlenmişlerdi çünkü...

Bir yandan binlerce hektar orman “Helikopter yok, uçak yok, para yok” mazeretleriyle cayır cayır yanarken öte yanda önce ırmaklar, sonra nehirler ve en sonunda koca göller kurudu.

Bunlar olurken büyük şehirlerde gecekondulaşmaya yine oy uğruna göz yumuluyor, dağ taş beton yığını haline geliyor, baraj havzaları bile gecekondularla doluyordu.

Nüfusun ise “doğurabildikleri kadar doğurarak” artması teşvik ediliyordu. Erbakan’la başlayan bu sözü Başbakan Erdoğan son zamanlarda bile tekrarlamıştı...

Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in ise kendisine “şehrin gelecekteki su sorununu gidermek için götürülen DSİ projesi”nden ve bu konudaki uyarılardan daha önemli işleri vardı. Oy getirme açısından çok verimli gördüğü ama sonra şehrin altında köstebek yolu gibi yarım yamalak bırakılıveren metro... Ve tabii şehrin allanıp pullanması, süslenmesi.

Şimdi maalesef, beklenen son gelince aynı Gökçek, Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü misali Ankara ahalisinin başka şehirlere misafirliğe gitmesini istiyor... “50-60 bin kişi annelerini ziyaret etsin”miş. Hani şu “Okullar olmasa Milli Eğitim’i ne güzel idare ederdik” diyen bakan gibi. Ankara halkı olmasa Melih Bey susuzluğu ne güzel hallederdi.

Bununla da yetinmiyor Ankara Belediye Başkanı ve; “Cenab-ı Allah isterse su sorunu biter” diyor.

Şehrin kurtuluşunun Allah’a kaldığını, kendi belediye başkanının itiraf etmesinden daha acı ne olabilir?

İstanbul’da ise Müftülük “yağmur duası”na karar vermiş.

Pek çağdaş, pek münasip... Pek müstehak.

Yakında elektrik de bitiyor, Batı illerinde kesinti başladı bile. O zaman ne diyecekler bir düşünelim;

Acaba “Haydi şimdi de elektrik duasına” mı derler, yoksa “Şöyle bir 200-300 bin kişi artık sahillere koşup gündüzleri denizin içinde otursun. Geceleri de mum ışığında, açık pencere önünde zaman geçirsin, daha romantik olur” mu?

Bir ihtimal mum ışığında romantik yemeklerin nüfusun hızla artmasına katkısı olabilir ama hiçbir mahzuru yok; doğurun doğurabildiğiniz kadar!



*****




Korkuyu üreten ben değilim!

Öncelikle şunu söylemek isterim; iktidarın geçen dönemdeki birçok söyleminden, uygulamasından, toplumda din üzerinden yaratılan bölünmeden ve dinin siyasallaşmasından, bu nedenle laikliğin “savunulmaya muhtaç” duruma gelmesinden, cumhurbaşkanlığı seçiminde adayın son ana kadar gizlenmesi ve sonra da uzlaşma yerine inatlaşmayla toplumun provoke edilmesinden, bütün bunların seçim propagandası yapılmasından “memnun olan kesim”den değilim.

Ama her şeye rağmen demokrasiye saygılı, ülkesini, toplumunu seven biri olarak, yeniden seçilen AKP’nin bundan önceki hataları yapmamasını, dış kaynaklı telkinlere, baskılara kulak asmayarak Türkiye’nin rejimine saygılı şekilde her alanda işleri düzeltmesini (eleştiri hakkımı her zaman kullanacak olmakla birlikte) bütün kalbimle ümidediyorum .

Madem ki iktidar her kesimden ve her türlü destek verilerek ona emanet edilmiştir, tüm sorumluluk da ona aittir.

Son günlerde yabancı basın ve siyasetçilerin Türkiye ile ilgili konuşma, yazı ve AB’deki tartışmalarını anlatan yazılarıma olumlu tepkiler yanında; “Şu önü alınmaz şeriat, İslâm (bunun ‘İslâmcılık’ olması gerekiyor R.M), gericilik gibi korkularınızın önüne ne zaman geçeceksiniz” veya “Türkiye’de her iki kişiden biri teokrasi mi istiyor” gibi olumsuz cevaplar da geldi.

Oysa bunlar benim korkularım değil. Hepsi Avrupalı, Amerikalı, Ortadoğulu yazarların gördükleri... Benim görüşlerimle büyük ölçüde örtüşüyor o başka...

Tablonun uzaktan nasıl göründüğü, hele de iktidar partisine büyük destek veren yabancı basın ve siyasilerin seçim sonrasında topluca “İslâmcı yönetim” vurgusu yapmaları önemlidir. Biz de tarihe bu notları düşmüş olalım. İlerde hatırlamamız gerekmeyeceğini umarak!

DİĞER YENİ YAZILAR