Türkiye’ye sıkılan kurşunlar!

Hrant Dink’in, gazetesinin önünde vurularak öldürüldüğü haberini bir televizyon kanalının beni aramasıyla sokakta aldım. Buz gibi soğuk havada tepemden aşağı kaynar su dökülmüş gibi bir şokla neler konuştuğumu, ne söylediğimi bile tam olarak hatırlamıyorum

Haberin Devamı

Hrant Dink’in, gazetesinin önünde vurularak öldürüldüğü haberini bir televizyon kanalının beni aramasıyla sokakta aldım. Buz gibi soğuk havada tepemden aşağı kaynar su dökülmüş gibi bir şokla neler konuştuğumu, ne söylediğimi bile tam olarak hatırlamıyorum.

Ama kesik ve şaşkın cümlelerim arasında ‘Bunun lanetlenecek bir eylem olduğu, Hrant Dink’e sıkılan kurşunların insanlığa, basın özgürlüğü ve her türlü özgür düşünceye, Türk toplumuna, Türkiye’ye sıkılmış kurşunlar olduğu, devletin tüm gücüyle katilleri yakalayıp en ağır cezaya çarptırmasının şart olduğu’ vardı. Ve bence Başbakan Erdoğan’ın da aynı duygularla söylediği “Bu kurşunlar Türkiye’ye sıkılmıştır” sözü bu vahşi cinayet için söylenecek en net özettir.

Hepimiz, toplum olarak büyük bir şok içindeyiz. Ama özellikle biz basın mensuplarının şoku tarif edilir gibi değil; adeta tüm duyularınız dumura uğramış, beyniniz durmuş gibi hissediyorsunuz. Bu ruh hali içinde oturup yazı yazmanın ne kadar zor olduğunu bilemezsiniz. Ancak gazeteciler bilir; dehşetin boyutu ne olursa olsun onu anlatma, yorumlama görevi geciktirilemez.

Yine bir TV kanalının Hrant Dink’in ölüm haberinden kısa bir süre sonra bana sorduğu sorular arasında “Yükselen aşırı milliyetçiliğin bu cinayetle bir bağlantısı olup olmayacağı” vardı. Bu sorunun cevabı “Artık 21. yüzyıl Türkiye’sinde ‘içinde terör bağlantısı veya bu ülkeye düşmanlık’ olmadığı takdirde hiçbir ideolojinin böyle bir cinayet işleyeceğine inanılamayacağı” idi. Eğer bu suikasti, onun “görüşlerine veya kimliğine düşmanlıkla” yapmışlarsa ve yapanlar Türk ise ancak ya kör cahil veya katıksız hasta olabilirler.

Hiçbir milliyetçilik anlayışı, sağlıklı bir “insan”ın böyle canice bir cinayeti işlemesine neden olamaz.

NASIL KORUMAZSINIZ?
Dink en ciddi sorunu “Türklüğü aşağılamak” iddiasıyla ‘301. madde’den yargılanmasıyla yaşamış, daha dün 19 Ocak’taki yazısında bu nedenle “öfke ve tehdit dolu mektuplar aldığını, özellikle Bursa’dan postalanan birini kaygı verici bulduğunu ve mektubu Şişli Savcılığı’na verdiğini ama sonuç alamadığını” bir kez daha yazmış... Bu dava ve tehditler nedeniyle psikolojik işkence, tedirginlik ve ürkeklik yaşadığını da... Kendini sürekli sağına, soluna, arkasına önüne bakan bir güvercine benzeterek ve yazısına da “güvercin gibi” ara başlığını koyarak.

Onun bu duygularından daha üzücü olan şey “ciddi tehditler aldığını” bildiren bir gazetecinin, üstelik bu kadar kritik bir zamanda bir Ermeni gazetecinin derhal korunmaya alınmamasıdır. Özellikle de bu ülkeye zarar vermek, anarşi yaratmak, Türkiye’yi zor duruma düşürmek isteyenlerin daha önce de gazetecileri hedef aldığı bilindiği, ülke bu acı deneyimi birkaç kez yaşadığı halde.

Dün Agos Gazetesi’nin önünde toplananlar arasında “Katil devlet hesap verecek” sloganları atanlar vardı. Devletin önlemeye çalışmadığı olay dönüp bumerang gibi önce devletin kafasına çarpıyor.

Oysa bazı Avrupa ülkelerinin parlamentolarında kabul edilen, diğerlerine Ermeni diasporası tarafından baskı yapılan “Ermeni soykırım iddiası” çok yakında ABD Kongresi’ne gelecek. Büyük ihtimalle önümüzdeki hafta ABD Dış İlişkiler Komisyonu’nda görüşülecek. Olayın zamanlaması çok dikkat çekici.

Türkiye’nin zaten iç ve dış siyasette ve AB sürecinde ve ABD ile ciddi zorluklar yaşadığı böyle bir dönemde Hrant Dink’in öldürülmesi birçok dış çevrenin isteyeceği etkiler yaratacaktır. Bu nedenle cinayetin içerden mi, dışardan mı organize edildiği ortaya çıkarılmadan görüş ileri sürmek de yanlış olacaktır.

Açık ve net olan şey şu ki değerli bir gazeteci kaybedilir ve diğerlerine de gözdağı verilirken; Türkiye’ye “barbar, hoşgörüsüz, soykırımcı” benzeri birçok olumsuz etiketin yapıştırılmasına ve imajının bir kez daha bozulmasına ortam sağlanmıştır. Devletin en kısa zamanda suçluları yakalayıp en ağır cezaya çarptırması ve aylardır “sağlayın” diye çırpındığımız can güvenliğini sağlaması öncelikli görevidir.

Ağız kavgaları ve “cumhurbaşkanlığı” polemikleriyle nereye geldiğimizi görüyorlar işte!

DİĞER YENİ YAZILAR