Haberin Devamı
-“Mesele Çankaya meselesiydi... Çankaya’ya kim çıkacak sorusuydu...”
Abdi İpekçi 1979 yılının Şubat ayında vurulup öldürüldüğü gün, hiç birimiz ne olduğunu anlamamıştık...
Çok sonraki yıllarda, gazeteci Cüneyt Arcayürek, “Abdi İpekçi cinayetiyle başlayan olaylar zincirinin yol açtığı 12 Eylül darbesi için zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in” şöyle söylediğini yazacaktı...
-“Amaç 864 rakımlı tepeyi Çankaya’yı ele geçirme savaşıydı... Çankaya’ya kim çıkacaktı?.. Soru buydu?.. Darbe, suikastler ve siyaset mühendisliği bunun için yapıldı...”
Dün Tayyip Erdoğan, “Cumhuriyet tarihinin en zor seçimlerinden” geçtiklerini söylüyordu...
Doğru...
Tapeler, yolsuzluk operasyonları, kasetler; Başbakan’ın oğlunun evine polisin girmesine ramak kalan bir seçim dönemi...
Başbakan’ın “en zor ve meşakkatli” dediği seçimler, sonuçta bir yerel seçimdi...
Bir yerel seçimin Türk siyasal hayatının en “zor, acımasız ve meşakkatli“ seçimi olabilmesi için, başka bir şeyin var olması gerekmiyor muydu?..
O konu sakın “Çankaya olmasındı?..“
“Çankaya’ya kim çıkacak sorusu?..”
Önemli bir not:
Tayyip Erdoğan’ın yerel seçimlerdeki galibiyetini Rusya Devlet Başkanı Putin tebrik ederken, Obama bunca zaman geçtiği halde niye tebrik etmedi?..
Amerikan Başkanı “tebriği hemen göndermeyerek neyi göstermeye çalışıyor?..“
Tebrik gelmiyor ama Amerikan Büyükelçisi Riccardione; “Türkiye’deki durumu yakından izliyoruz“ mealinde uzun bir röportaj veriyor Hürriyet gazetesine...
Amerikan Başkanı’ndan öteye, İngiltere, Fransa, Almanya gibi devlerinin zirvelerinden de henüz bir tebrik gelmemesi tesadüf müdür acaba?..
Geçelim...
Seçimlerde açık farka rağmen, “Türkiye’de muğlak bir durum“ varmış gibi bir hava yaratılıyor mu Batı’lı merkezlerde?..
Bu merkezlerin ne kadar önemli olduğunu, Türkiye 12 Eylül’de, 12 Mart’ta, 27 Mayıs’ta görmedi mi?..
Tam da bugün;
Seçim sonrası ilk grup konuşmasını yapmak üzere kürsüye gitmekte olan ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na Meclis’in ortasında yumruklu saldırı düzenleniyor...
Meclis’in ortasında Türkiye’nin iki numaralı siyasi liderine saldırı düzenlemek şu mesajları birer birer kamuoyu algısına nakşetmek demek değil mi?..
1) “Meclis çatısı kimseyi korumaz...
2) Türkiye’de siyasi istikrar dediğiniz şey, Meclis’te kolayca atılacak bir yumrukla altüst edilir...
3) Ana muhalefet liderini Meclis’te koskoca bir koruma ordusunun ortasında bile koruyamayan bir rejim sağlam sayılmaz...
4) Seçimler geçti, ama siyasi istikrarsızlık geçmiyor...
5) Türkiye’de siyasetin çivisi çıkmak üzere...”
Nitekim;
Yumruklu saldırıyı gereçekleştiren Orhan Övet, bu profesyonel saldırılarda suikastçilerin kullandığı dili birebir aynen kullanıyor:
-”CHP grubuna geldiğimi söyleyerek Meclis’e girdim... Ben Alperen’im...
Yumruklamayı kafama koydum o yüzden geldim...
Bekledim girişini... Uygun fırsatta da yumruğu attım...
Kılıçdaroğlu’nun politikalarını beğenmiyorum...
Vatan haini olarak görüyorum...
Kendisine gıcık oluyorum...
Eylemi de bunun için yaptım...”
Turgut Özal’a suikast yapan ve yalnız hareket ettiğini söyleyen Kartal Demirağ’a ve Abdi İpekçi’yi öldüren Mehmet Ali Ağca’nın ilk sözlerine ve ifadelerine ne kadar benziyor bu ifadeler...
Güya yalnız ve meczup bir kişilik...
Geçmişte birçok olaydan sabıkası var...
Cezaevinden bir süre önce çıkmış...
Yani cezaevinde kalmış...
Oradan seçilmiş...
Parasız, işsiz...
Alperen olduğunu söyleyerek “bir siyasi bağlantı varmış gibi yapıyor...”
Bu tablo “özel olarak seçilmiş, tutulmuş bir profesyonel tetikçi tablosudur...”
Saldırının arkasında bir şeyin olmadığını değil, bir şeyin olduğunu göstermektedir...
Saldırının sütre gerisinde; Türkiye’deki siyaseti bulanıklaştırmak isteyen, destabilize edilecek siyasete göre, Çankaya’yı dizayn etmek isteyen son derece profesyonel ve güçlü bir irade bulunuyor...
Saldırı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılıyor görünse ve kafalarda soru işareti uyandırsa da;
“Çankaya’ya kim çıkacak“ sorusu bütün çıplaklığıyla karşımızda durmaya devam ediyor...
Hala merak ediyorum?..
Seçimler bittiği ve üzerinden hafta geçtiği halde, Beyaz Saray’dan niye bir tebrik gelmedi hala?..
BİZE BİZDEN BAŞKA DOST VARMIŞ GİBİ GÖRÜNMÜYOR...
Hayat hiçbir zaman görünen yüzündeki gibi değil...
Esasen ne olduğunu ancak görünmeyen kısmını iyi analiz ederek çözebiliriz...
Türkiye bir makas ayrımında...
Batı’nın siyasi karar merkezleri, “Türkiye’nin kendilerinin Ortadoğu’daki aktörü“ olma özelliğini gittikçe yitirmekte olduğunu düşünüyorlar...
Mısır’da, Suriye’de hatta İran’da izlenen politikaların, Batı’nın siyasi yol haritasıyla örtüşmediği kanısındalar...
Türkiye’de arka arkaya üç seçimle oluşacak siyasi tablo, kendi istedikleri fotoğrafa uygun olacak mı; bunu merak ediyorlar...
Batı’nın finansal ve siyasal merkezleri, kendi istedikleri siyasi dizayna aykırı durumları, pek töleransla karşılamıyorlar...
Bu durumları dünyadaki global düzeni bozucu bir gelişme olarak değerlendiriyorlar...
Mısır’da Mursi’nin iktidardan alaşağı edilmesi bunun tipik bir örneğiydi...
Ukrayna’nın üçe bölünmesine yol açan olaylar zinciri, birebir bu durumla alakalı...
İran’a abluka, ambargo ve şimdi uluslararası tecritin hafifletilmesi hep aynı senaryonun parçaları...
Türkiye de dünyadan kopuk değil...
Bizim büyük makas değişikliklerine gitmemizi kabul edecek gibi görünmüyor dünyayı yöneten global sistem ve güçler...
Batı’nın önemli siyasi merkezleri için “Türkiye’ye şeriat mı gelecek, yoksa laiklik mi?..“ değil sorun...
“Türkiye uluslararası sistemin bir parçası olarak kalacak mı kalmayacak mı?..”
Sorun burada onlar için...
AKP iktidarının ilk yıllarında “bir sorun değilmiş gibi görünen bu konu, son yıllarda Batı için belirgin kuşkuları içinde barındırmaya başladı...“
Şimdi sordukları soru; Türkiye’nin yeni siyasi tablosu bu kuşkuları dağıtacak mı, yoksa dağıtmayacak mı?..
Dağıtacaksa hangi siyasi şartlar sağlandığında dağıtacak?..
Dağılmayacaksa onlar ne yapacaklar?..
Biz ne yapacağız?..
Bu müphem durumdur, korku tüneli gibi devam eden olayları idame ettiren...
Türkiye’yi en meşakkatli ve en zor siyasi dönemeçten geçiren...
Gazze’yi “ziyaret etmek ve ambargoyu deleceğini“ söylemekle başlayan siyasi mecra, Suriye ve İran’a yönelik farklı politikalarla devam ediyor...
Amerika’nın ve Batı’nın cevabını bulmak istediği sorular bunlar...
Çok isterdim...
Esas meseleleri Türkiye’de laikliğin ya da demokrasinin geleceğinin ne olacağını düşünmek olsun...
Maalesef tek meseleleri budur...
Demokrasi ya da laikliğin geleceği değil...
Kararlar buna göre belirleniyor...
Doğrusu onun için kendi iç demokrasimi ve laikliğimi yaşamakla yetinmekteyim...
Bana benden başka dost varmış görünmüyor çünkü...