Yunanistan’da yaşananlar malum... Atina, değil Euro’nun, neredeyse cent’in hesabını yapıyor. Ya da Drahmi’nin...
Devlet hemen her kalemde tasarruf yapmaya çalışıyor, masrafları kısıyor.
Her kalemde değil, “hemen her kalemde” diyorum çünkü Yunanistan’ın kemer sıkmadığı tek bir alan var; o da savunma harcamaları.
***
Avrupa ülkeleri arasında, savunma harcamalarının Gayri Safi Milli Hasılaya oranının en yüksek olduğu ülke hâlâ Yunanistan.
Ve daha da dikkat çekici olanı, Yunanistan’ın savunma için harcadığı paranın yüzde 80’inin gerekçesi ‘Türkiye’. Komşu, her 100 Euroluk askeri harcamanın 80 Eurosunu Türkiye’ye karşı yapıyor.
***
Yunanistan’ın savunma bütçesinde en büyük yeri, Ege’deki askeri faaliyetler tutuyor.
Yunan Deniz Kuvvetleri’ne bağlı savaş gemilerinin Ege’nin sularındaki seyirleri ve tabii Yunan jetlerinin Ege semalarındaki uçuşları...
Atina, savaş uçaklarının Türk jetleriyle ‘dog fight’larından (it dalaşı) tasarruf etmeyi aklına bile getirmiyor.
Ege’deki askeri faaliyetlerde hiçbir azalma yok. Geçmişte, yani ekonomik kriz öncesi ne kadar uçuyorsa, Yunan Hava Kuvvetleri bugün de aynı seviyede havada.
Yunanistan’ın hem anakara hem de adalardaki üslerinde tempo aynen devam ediyor.
***
Sadece bir rakam vereceğim...
Tek bir F16 uçağının, saatlik uçuş maliyeti 20 bin TL.
Yani havadaki sadece bir ‘savaşan şahin’, sadece bir saatte, yaklaşık 6 bin 700 Euro harcıyor.
Ortaya çıkan toplam maliyeti siz hesaplayın.
***
Yunanistan’ın genç, sıra dışı Başbakanı Alexis Tsipras’ın, “Ege Denizi Yunanlılarındır” diyen milliyetçilere cevaben, “Ege Denizi balıklarındır” dediği konuşuluyor ya...
Evet, kulağa çok hoş geliyor. Ancak belli ki, söylem ile gerçekler (ve geleneksel devlet politikaları) maalesef pek de örtüşmüyor işte.
Şehir hatları vapurları
İstanbul’un simgelerindendir, Boğaziçi’nin akıntılı sularında ağır ağır ilerleyen o vapurlar...
Şehrin yakışıklı ve ağır abileridir onlar. Ya da güzel ve alımlı ablaları... Şimdi yanlarında yeni nesil türevleri yüzüyor.
Aralarından geçiyor; daha hızlı, adı ‘modern’, yuvarlak hatlı, makyajlı, botoksluları hızlıca.
Su üstündeki ‘ufo’lar misali...
***
İstanbul bu ülkenin tarihi. Geleneklerin başkenti.
Semboller, simgeler kenti. Bir yandan ‘tarihi değerleri korumak, gelenekleri yaşatmak’tan bahsederken, diğer taraftan ‘yeni jenerasyon şehir hatları vapurları’nı tedavüle sokmak tam bir çelişki.
Bu kenti, bu ülkeyi yönetenlere sesleniyorum; lütfen dokunmayın Boğaz’ın güzelliklerine, İstanbul’un hafızasına.
Bırakın, bizler gibi bizim çocuklarımız da martılara simit atabilsin Kadıköy’den Karaköy’e giderken.
Bırakın, yeni nesiller de çay ya da sahlep içebilsin Beşiktaş’tan Üsküdar’a geçerken.
Bırakın, gençler de “Şu gördüğünüz meyve sebze soyucusunun yanında bir tarak, bir de yara bandı... Hepsi sadece 3 Lira” diyen su üstü satıcılarının sesleri eşliğinde seyahat edebilsin Bostancı’dan Adalar’a.
Dokunmayın o güzelim şehir hatları vapurlarına.
***
Amerika Birleşik Devletleri’nde, Mississippi Nehri üzerindeki yandan çarklı, buharlı vapurları bilmeyenimiz var mı? En azından filmlerden...
Nehrin, bölgenin, hatta ülkenin sembollerindendir o vapurlar.
1800’lerin ortalarından kalan, modernize edilmiş haliyle bugün hâlâ seferde olan, özenle korunan, insanların yer bulabilmek için sıraya girdiği turistik ve kültürel bir değer. Bir tür miras...
Şehir hatları vapurları da aynen Mississippi yandan çarklıları gibi bir geleneğin, kentin hafızasının temsilcilerindendir.
Dokunmayın...