İsrail’e ilk gidişimin üzerinden yaklaşık 18 sene geçmiş. En son da 4 yıl kadar önce... O 14 senelik dönemde, sanırım 10 defadan fazla gittim İsrail ve tabii Filistin topraklarına. İsrail halkının, Türklere karşı sempatisine, hatta sevgisine çok kez şahit oldum.
İsrail’i İsrail yapan gerçekleri yerinde gördüm. Hatta bazı özelliklerini takdir bile ettim. Hepsini değil, bazılarını.
Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz?
Birazdan okuyacaklarınız; İsrail’e, İsrailliler’e ‘düşmanca’ bakmayan bir insanın kaleminden çıktığını bilin istiyorum da ondan. Düşmanca bakmayan ama İsrail yönetimlerinin zıvanadan çıktığı dönemlerde, yapılanların kabul edilemez ve insanlık dışı olduğunu gören, ifade etmekten de çekinmeyen...
***
İsrail’de sadece devleti yönetenlerden değil, sokaktaki insandan da birçok kez duyduğum iki önemli cümle var hafızamda:
Birincisi, “Arafat ölmeden İsrail - Filistin sorunu çözülmez” cümlesidir.
İkincisi de, “Sizin için PKK ne ise bizim için Hamas odur” cümlesi.
Arafat öldü ama durum ortada. Sorun çözülmedi. Çözülmez de... Çünkü İsrail, tehdit algısı üzerinden yaratılan birliktelik motivasyonu ile ayakta duran bir sistem ile yaşıyor. Bu anlayışla sorunun çözülmesi mümkün değil. Çünkü İsrail, üzüm yemek yerine bağcıyı öldürme alışkanlığını sürdürüyor. Hem de git gide daha acımasız, daha hoyrat şekilde.
PKK - Hamas benzetme ya da karşılaştırmasına ise hiç girmeyelim. Bu kolaycı kıyaslamanın geçerliliğini çürütecek çok tez var zira.
***
Ordusunun sahip olduğu teknolojik imkanlar ve savaşma kabiliyetiyle övünen İsrail, ‘terörist’ saydığı Hamas üyelerini hedef aldığını söylüyor ama masum sivilleri, el kadar bebekleri, çocukları öldürüyor.
Bu ‘hayasızca akın’lar, sadece ‘insan’ olanlar üzerinde infial yaratmıyor, aynı zamanda Filistinli yeni nesilleri de, ‘İsrail düşmanı’ olarak yetiştiriyor. Yani İsrail, kendi düşmanlarını, kendi eliyle yaratmaya devam ediyor.
***
Tahminim ve aynı zamanda endişem o ki, şu son günlerde akan kan daha da artacak. Hemen ardından, yine bir ateşkes ilan edilecek. Kerhen... ABD’nin başını çektiği uluslararası girişimler sonucu barış görüşmeleri için zemin yoklanacak, belki de yeni bir sürece girildiği açıklanacak.
Sonra...
Sonrası, daha önce defalarca yaşananla aynı olacak maalesef.
Yine bir roket, yine bir intihar saldırısı...
Ardından yine bombardıman, yine İsrail ablukası, yine ölümler, yine acı...
Bunca yıldır sahnelenen senaryoda sadece birkaç aktör değişecek, oyun aynı kalacak.
***
Kanın durması, sorunun çözülmesi için olması gereken belli.
İsrail’de birilerinin;
günahsız bebekleri,
saf çocukları,
masum sivilleri öldürmekle bugünkünden farklı bir noktaya varılamayacağını idrak etmesi gerekiyor.
Filistin topraklarında da, o coğrafyada İsrail gerçeği ile birlikte / barışık yaşamanın gereklerinin algılanıp anlaşılması.
Pekiyi bu iki ‘olması gereken’in olması mümkün mü?
Keşke ‘evet’ diyebilsek. Keşke ‘neden olmasın’ diyebilsek.