Katar merkezli Al Jazeera’nın İngiliz The Guardian’la birlikte- yayınlamaya başladığı “Casus Hattı” (The Spy Cables) dosyası “Snowden’dan sonraki en büyük istihbarat olayı” olarak duyuruldu. Ancak vaktiyle Wikileaks’in meydana getirdiği etki hatırlanacak olursa bu yayının pek de ilgi görmediği, beklenen sansasyonu yaratamadığı söylenmeli. Belki ilerleyen günlerde açıklanacak başka dosyalarla beraber bu durum değişebilir ama daha ilk günlerde ortaya çıkan sessizlik düşündürücü.
Bu ilgisizliğin sebebi ne olabilir? Mesela, yayınlanan istihbarat yazışmaları daha ziyade Ortadoğu bölgesiyle ilgili olduğu için batı dünyasında ilgi çekmemiş olabilir mi? Bu çok ikna edici bir açıklama olmaz. Çünkü bahse konu olan hususlar yerel siyaset seviyesindeki konularla ilgili değil. Bilakis içinde Amerikan, İngiliz ve Rus istihbarat servislerinin ve dolayısıyla bu ülkelerin politikalarının mahrem boyutlarını deşifre eden belgelerin yer aldığı çok ilginç bir dosyadan söz ediyoruz.
Gerçi okumuşsunuzdur ama yine de hatırlatayım: İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran’ın bir yıl içinde bomba üreteceği konusundaki BM konuşmasından bir ay sonra yazılan Mossad raporunda İran’ın nükleer silah üzerinde çalışmadığı ifade ediliyor. Böyle bir bilginin yeterince sansasyonel olmadığı iddia edilebilir mi?
Demek ki bu ilgisizliğin veya ilgi azlığının başka bir açıklaması olmalı. Belki de söz konusu istihbarat sızıntılarının Katar merkezli bir yayın kuruluşu tarafından yayınlanmakta oluşu uluslararası kamuoyunun konuya daha mesafeli bakmasına yol açmış olabilir. Ne de olsa batılıların kültürel genlerinde yer alan “batı merkezli” bakış açısı başka coğrafyalardan gelen her şeye karşı temkinli bakmayı öngörüyor. Katarlılar da bunu hesap ederek işin içine The Guardian’ı katmış görünüyorlar.
Aslında, biliyorsunuz, Al Jazeera daha önce de oldukça sansasyonel yayınlara imza atmış ve bunlar büyük ilgi görmüştü. İlk olarak Körfez Savaşı sırasında yaptıkları yayınlarla kendilerini gösteren Katarlı televizyoncular bilahare Usame bin Ladin’in ses kayıtlarını yayınlamak başta olmak üzere birçok ses getiren işe imza attılar. Yapılan bu tür işlerin içeriği sıradan bir yayın kuruluşunun erişmesi imkânsız olan bilgi ve belgelerden oluştuğu için de hep tartışma konusu oldular. Zira bu tür bilgi ve belgeler ancak istihbarat faaliyetiyle ele geçirebilir ve belirli bir amaçla gazetecilere sızdırılır.
Demek ki bugünkü istihbarat sızıntıları yayınının da bir amaca yönelik olduğu düşünülebilir. Yukarıda bahsettiğimiz ilgi azlığının da bunun sonucu olması imkânsız bir durum değil. Dahası, dosyanın şimdiye kadar yayınlanmış olan kısmında çok ilginç bilgiler yer alıyor olsa da büyük siyasi değişikliklere yol açacak derecede önemli belgelerden söz edemeyiz. Ama sızıntı dosyasının bundan sonra yayınlanacak kısımlarında neler olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Temkinli duruş bununla da ilgili olabilir.
Bu tür işlerde zamanlamaya dikkat etmek bazı ipuçlarına ulaştırabilir bizi. Ama bu anlamda sonsuz sayıda spekülasyon yapılabileceğinden komplo teorisi üretir duruma düşmek de işten değil. Onun için sadece Katar devletini ilgilendiren süreçler üzerinden bir okuma yapmakla yetinerek şunu söylemek mümkün: Özellikle Suudi Arabistan’daki iktidar değişikliğiyle birlikte büyük komşusuyla arasını düzeltmeye başlayan Emirlik geçtiğimiz birkaç yıl içinde kendi aleyhine bozulan bölgesel dengeleri yeniden tesis etmek için harekete geçmiş olabilir. Ortadoğu’daki Türkiye-Katar destekli siyasi çizgiye en ciddi darbeyi indirmiş olan Sisi’nin “tape”lerinin ortaya çıkışı da Arap Baharı’nın en büyük düşmanı olan Suudi Arabistan’daki taht değişiminin hemen sonrasına rastlamıştı. Bunu da unutmayalım.